Afrikada meşhur eğitim müdürleri vardı.
Allah'ın hikmeti işte; neredeyse hepsinin dibi yerde, arkalarında ise saltanat kurmuş sivil örgütler vardı.
Eğitim her alanda dip yapmıştı. Memkeketin en zeki çocuklarını; mal meydanına, saman pazarına, mezbahalara yakın tutup köreltiyorlardı.
"Zeki çocuklarımızı köreltmeyin, geleceğimizi karartmayın, yazıktır..." diyenlere "hain, cahil" damgasını vurup, şer odakların beslemelerine havale ediyorlardı.
Afrikada, katırların doğurma ihtimali vardı ama, koltuklara sülük gibi yapışmış bu kişilerin inme ihtimalleri yoktu.
Halk, çocuklarını körelten bu koltuk sevdalılarını cezalandırdı, kurunun yanında yaş da yandı.
* * *
Afrikada meşhur bir şehir vardı.
Afrikayı sistematik olarak yakan da, aslında bu şehirdi.
Siyasi bir kuruş sermayeleri yoktu ama, Afrikayı hep onlar sömürüyordu, pardon yönetiyorlardı.
Mesajın en güzelini Afrika'lıya atıyor, yatırımın en güzelini şehirlerine götürüyorlardı.
Hani Afrikayı tanısalar gam yemeyeceğim de, dedelerinin mezarını bile seçilince gelip görüyorlardı.
Eee mezardakiker de oy kullanamıyordu.
Halk, kendi oyuyla seçilen ama kendilerini tanımayanları cezalandırdı, kurunun yanında yaş da yandı.
* * *
Afrikada meşhur bir üniversite vardı.
Komşu ülkenin; yaşlı akademisyenleri için huzur evi, tüccarları için darphane, gençleri için kadro kaynağıydı.
Görünürde Afrikanın idi ama siyahileri vatandaş bile kabul etmiyorlardı. Yabancıları yüksek ücretlerle ağırlar, yerli değerlere engel koyuyorlardı.
Bırakın uluslararası akademik derecelendirme yapan kuruluşlarda, ulusal olanlarda bile şecereleri bulunmuyordu.
Halk, kendisine değer katmayan, kendisini tanımayan bu yabancıları cezalandırdı, kurunun yanında yaş da yandı.
* * *
Afrikada meşhur bir tarım kurumu vardı.
Günahlarını almayalım, biraz da ulusal politikaların kurbanı oldular.
Köylü ve çiftçinin üretimden uzaklaşması için çok ter döktüler. Yılda 360 bin ton şeker pancarını üreten 12 bin 500 çiftçi ailesini üretimin dışına ittiler.
Üç milyona yakın olan küçükbaş hayvan sayısını 600 bine, bir milyondan fazla olan büyükbaş hayvan sayısını 250 bine indirdiler.
Tarımsal destekleme projelerini bile ahbap-çavuş ilişkisiyle yürüttüler.
Halk, kendilerini üretimin, kazancın dışına itenleri cezalandırdı, kurunun yanında yaş da yandı.
* * *
Afrikada meşhur bir hastane vardı.
Elitlerin hastalarını tıp fakültesi dekanı muayene ederken, halk hastasına bir ay sonrasına bile randevu bulamıyordu.
Acil servise giden isyan ediyordu, polikliniğe giden isyan ediyordu, yatan hasta servisine giden isyan ediyordu. Acil yapılması gereken tetkikler için bile iki ay sonrasına randevu veriliyordu.
Halk ağlıyordu, duyan yoktu.
Yönetenler vardı ama; temizlik yoktu, düzen yoktu, hizmet yoktu, hasta hakları yoktu... Yeni olmasına rağmen hastane dökülüyordu, oralı olan yoktu.
Torpille işe alınan hademe aslan kesiliyor, torpille makam elde eden yönetici koyundan farksız oluyordu.
Halk, hastasıyla ve hastalığıyla ilgilenmeyenleri cezalandırdı, kurunun yanında yaş da yandı.
* * *
Afrikada meşhur bir yönetim vardı.
Afrika cayır cayır yanarken, onlar parti genel merkezlerine şirin gözükmeye çalışıyorlardı.
Çünkü biliyorlardı; halk lidere oy veriyor, gönderileni seçiyordu. Daha ne diye halkın derdiyle dertlensinlerdiki?
Hedefleri yoktu, misyonları yoktu, vizyonları yoktu... Liderlerinin gölgesinde adam olmuşlardı, aynı gölgeden makam bekliyorlardı.
Halk açlıktan kıvranırken, onlar ailece sefadaydılar. Bununla yetinseler iyiydi; siyaseti saltanata çevirmışlerdi, makamlar artık babadan oğula geçiyordu.
Halk, kendisine kör olanları cezalandırdı, kurunun yanında yaş da yandı.
* * *
Evet, Afrika yandı. Ama, yangını halk değil, itfaiyeciler çıkardı.