BAYRAMDA ÇOCUK OLMAK...

Mehmet Ali Sezer

Mübarek Kurban Bayramı nihayetinde geldi, herkesin bayramını kutluyorum...

Ramazan Bayramı ya da Kurban Bayramı... fark etmez Türkiye'nin Batı, Ege, Kuzey kesimlerinde yaşayan insanlar en çok "Bayram namazına gittim" Şeklinde bayramı geçiştirirken Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ise Ramazan Bayramı ya da Kurban Bayramı gelmeden önce hazırlıklar yapılır, planlamalar yapılır, en güzel elbise alınmaya çalışılır, en güzel demişken mahallelere gelen satıcıların getirmiş oldukları elbiseler bile bir çocuğun kalbini kazanmak için en büyük hediye olacaktır...


Göç başladı batıdan doğuya doğru... Özellikle de şahsi arabaları ile gitmek isteyen kişiler başta olmak üzere hava yolunu kullanan kişi sayısı da azımsanmayacak kadar çok..

Bayramda çocuk olmak dedik ya "Nerede O Eski Bayramlar" diye iç çeken büyüklerimizin dediklerini bir tarafa bırakalım ve bu bayramda gerçekten çocuk olmanın nasıl bir atmosfer içerisinde geçtiğine hep birlikte tanıklık edelim..

Bayramda çocuk olmak, minnacık bedenlerinin kat ve kat büyüklüğündeki ayakkabı, gömlek alınıyor. Öyle ki birkaç yıl boyunca giyebilsin diye.. Ayağına alınan ayakkabı birkaç numara büyük oluyor, pantolon paçası çamura girmesin diye çok kısa kesilir ama mümkünse biraz geniş olsun.. Çünkü çocuk büyüdükçe kilo alacağı için o pantolon kendisine olabilsin diye...

Köyde yaşayan çocukların bayram sevinçleri bir başka güzel oluyor. Babalar akşamdan ya da sabah erkenden kalkıp tıraş olduktan sonra bayram namazını kılmak amacıyla caminin yolunu tutarken çocuk ise annesinin mutfakta gidip gelmesinin çıkardığı sesten hemen uyanıp "Anne bugün bayram mı?" Diye sorar. Evet cevabını aldıktan sonra kendi cüssesinden çok daha büyük olan ayakkabıları ve gömleğini sakladığı yastığının altından çıkarıp önce kendisi giymeye çalışır, bunu beceremediği için varsa abisi, ablası ya da annesi tarafından güzelce giydirilir. Eline büyük bir poşet verilir, mahalledeki çocuklar toplanıp o şekilde bayram şekerini toplamaya giderken o da onların peşine takılır...


Eve gelecek özel misafirler için alınan şekerlemeleri değil de kendileri için alınan şekerlemelerden kendisine bir ya da iki tane verildiği zaman dünyalar onun olur. Fakat bayramlar gelmeden önce çocuklar arasında "Lades" adı altında bir oyun oynanır. Bu oyunun kuralı ise lades tutulduktan sonra bir taraf diğer tarafa herhangi bir şey uzatacağı zaman karşı taraf 'Aklımda ' deyip alırsa problem yok.. Fakat eğer ki aklımda kelimesini kullanmayıp o eşyayı ya da kendisine uzatılan şeyi alırsa o zaman daha önceden lades tutulan şekerleme sayısı kaç ise (5 - 10 - 15 - 20) Bunu karşı tarafa vermek zorundadır çünkü bu, çocuklar arasındaki bir racon olarak biliniyor..


Büyüklerin ellerinden tutmuş ise ne güzel onlar nereye o da oraya gidecek fakat büyükler büyük adımlar attığı için kendisi küçük adımlar ile ona yetişmeye çalışacağı için çok çabuk yorulur...

Lades tutulan şekerlemeyi toparlamak için ya da almak için ev ev, kapı kapı, hatta çok uzaktaki bir eve dahi sırf o şekerlemeyi almak için giden çocuğun elindeki poşetin içindeki şekerleme miktarı arttıkça yükü ağır olacak ve artık takati azalacaktır..

Toplayabildiği şekerlemeleri topladıktan sonra evine geldiğinde ilk iş poşetin altından tutup içindeki bütün şekerlemeleri salonun ortasına dökmektir. Böyle yapınca tabii her bir şekerleme evin bir tarafına dağılacaktır, sonra sevinçle o küçücük elleriyle şekerlemeleri tekrar toparlamaya çalışır ve saymaya başlar. Tabii kaça kadar sayarsa artık (1 - 2- 3- 5 - 7- 9) Şeklinde karıştırır sonra kendisinden büyük abisinin ya da ablasının kendisi için saymasını ister. Tabii abi ya da abla sayarken birkaç tanesini arada kendisi için alır.

Lades tutulan ve yenilen karşı taraf bayrama geldiği zaman racon yerine gelir ve şekerleme karşı tarafa verilir. Bu büyük bir hesaplaşma olarak bilinir kendileri arasında...


Önüne konulan yemeği yemeye çalışırken karşı komşunun getirmiş olduğu kurban etinden yapılmış yağlı yemeği kısa paçalı pantolonunun üzerine döktüğünde eyvahlar olsun.. Çünkü artık giyecek başka pantolonu olmayabilir...


Küçücük dünyasında büyük hayaller ve ümitler ile büyüyen çocukların bayramları ortalama bu şekilde gelip geçer. Gel gelelim kurban bayramının toplumdaki yeri ve nasıl geçtiğine...


Yazımın başında da belirtmiştim ekmek parasını kazanmak amacıyla gurbet ellere gidenler ile temelli bir şekilde memleketinden uzakta yaşamak zorunda kalanlar kurban bayramını kendi evinde, baba toprağında geçirmek amacıyla gerek hava yolu ile gerekse de hususi araçları ile memleketine gider, bayramlarını geçirmeye çalışırlar. Elbette eski zamanlardaki gibi anlattıklarına baktığımızda artık o şekilde, o denli güzel bayramlar belki yoktur fakat artık olmadığına yönelik söylemleri Türkiye'nin batısı ve diğer ileri için söylemek çok daha doğru olacaktır.

Özellikle Ramazan Bayramı başta olmak üzere kurbanların kesildiği, belki de aylardan beridir evine bir gram et girmemiş ailelerin ete kavuştuğu Kurban Bayramları mükemmel bir şekilde geçer bizim memleketlerde...

Hayatında bir kere olsun namaz kılmayan kişiler bile en güzel elbiselerini giyip en güzel kokuları sürüp caminin yolunu tutarlar. Camide birbirlerini uzun zamandır görmeyenler baş selamı verir, gülümser ya da birbirine selam verir.


Cami imamı hutbeyi okuyup namaz kıldırdıktan sonra herkes birbirinin bayramını kutlayarak camiden çıkar ve direkt kabristan ziyaretine gider. Öyle ya bu dünyada bizden önce yaşamış ata babalarımız da vardı. Onların ruhuna fatiha okuyup dua ettikten sonra "Bayram Kahvaltısı" veren birkaç yer olur ve bunlar genellikle önceden daveti yapmışlardır.

-Bayram namazı çıkışı bizdesin, kahvaltı yapacağız..

Adı kahvaltı ama genellikle gidildiğinde yemekler çoktan yapılmış olur ve bayram kahvaltısı tamamlandıktan sonra bu seferki kişiler evlerine giderken kendilerine daha da yakın hissettikleri kişinin kapısını çalıp iyi bayramlar der..


Bayramın daha 3 ya da 4. günü'den itibaren ev işleri olan kişilerin evlerinden tangır tungur sesler gelmeye başlar, varsa ev inşası ya da diğer işler bunlar giderilmeye çalışılır. Neden? Çünkü bu işler erkenden bitecek ki biletler çoktan alınmış bile.. gurbet eller yine çağıracak gel diye..


Yazımın başında anlatmış olduğum çocuk vardı ya hani şu ayakkabısı birkaç beden büyük, gömleğinin kolları çok uzun olduğu için 4-5 defa katlanmış, pantolonu geniş ve kısa olan... İşte bu çocuğun artık babasıyla vedalaşma vakti gelmiştir. Çünkü artık bayram bitmiştir ve evli evine köylü köyüne... Düşüncesiyle herkes daha önceden çalışmış olduğu yere gitmek zorunda kalacaktır. Çünkü hayat memat meselesi devam etmektedir..


Hikayemizin kahramanı olan küçük çocuk babasını belki de bir sonraki bayrama kadar görmeyecektir ve belki de babasını ömrünün sonuna kadar görmeyecektir.

Bunun sebebi ise iş kazasına kurban gidebilir babası..

Bunu okurken "Aman Allah korusun!" Diyebilirsiniz tabii ki Allah korusun fakat ne yazık ki söylemiş olduğum şey hayatımızın gerçeğidir. Çünkü bu memlekette yaşayan insanlar elektrik olmak üzere pek çok ağır işte çalışmak zorunda ve neredeyse ekmek parasını kazanmak amacıyla bedenlerini hiçe sayıp çalışıyorlar. Elektrik akımına uğramak başta olmak üzere zaman zaman kendileri ile alakalı ölüm haberlerini de ne yazık ki duyuyoruz. Umarız hiçbir çocuk anne babası olmadan büyümek zorunda kalmaz, umarız hiçbir çocuk gözü yaşlı bir şekilde başını yastığa koymaz.

Bayramınızı tekrardan kutluyorum selametle kalın...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.