Avrupa Kanser Dergisi'nde yayımlanan çalışmaya göre, PM2,5 konsantrasyonlarında yaşanan her metreküpte 10 mikrogram artışın meme kanserine yakalanma riskini yüzde 28 artırdığı tespit edilirken uzmanlar meme kanseri gibi kanser türlerinin önlenebilmesi için hava kirliliğinin azaltılmasının önemli bir halk sağlığı önceliği olabileceğini kaydediyor.
Meme kanserine karşı farkındalık oluşturmak, bilgi paylaşımını kolaylaştırmak ve bu kanser türüyle mücadele edenlere destek olmak amacıyla dünya genelinde 1-31 Ekim, Meme Kanseri Farkındalık Ayı olarak kabul ediliyor. Her yıl farklı bir tema ile kutlanan meme kanseri farkındalık ayının bu yılki teması "Hiç kimse meme kanseriyle tek başına yüzleşmemeli" şeklinde belirlendi.
Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) bağlı Kanser Araştırma Ajansına (IARC) göre, 2022'de yaklaşık 20 milyon kanser vakası tespit edildi ve 9,7 milyon kişi kanser nedeniyle hayatını kaybetti. Akciğer kanseri, toplam vakaların yüzde 12,4'ünü oluşturarak 2,5 milyon yeni vaka ile dünya genelinde en sık görülen kanser türü olurken onu yüzde 11,6 oran ve 2,3 milyon vaka ile meme kanseri takip etti.
Kanserle bağlantılı toplam can kayıplarının yüzde 18,7'sini akciğer kanseri, yüzde 9,3'ünü kolorektal kanser, yüzde 7,8'ini ise karaciğer kanseri oluşturdu. 670 bin can kaybı ile kanserle bağlantılı toplam ölümlerin yüzde 6,9'unu oluşturan meme kanseri, 185 ülkenin 157'sinde kadınlarda en sık rastlanan kanser türü olarak kayıtlara geçti.
IARC'nin tahminlerine göre, 2050'ye gelindiğinde 35 milyondan fazla yeni kanser vakası ile karşı karşıya kalınacağı öngörülürken bu duruma yol açan etmenler arasında tütün, alkol kullanımı ve obezite ile birlikte çevresel bir risk faktörü olarak hava kirliliği yer alıyor.
Avrupa Kanser Araştırma ve Tedavi Organizasyonu (EORTC) ve Avrupa Meme Kanseri Uzmanları Derneği'nin (EUSOMA) birlikte hazırladığı Avrupa Kanser Dergisi'nde yayımlanan çalışmada, 1990-2011 arasında meme kanserine yakalanan 2 bin 491 kadın ile kanser teşhisi bulunmayan 2 bin 984 kadının yaşam şartları, fiziksel ve biyolojik özellikleri ile sosyal yaşamları gibi farklı parametreler karşılaştırıldı. Bulgulara göre, konut ve iş yerinde maruz kalınan hava kirliliğinin meme kanseri riskini artırdığı sonucuna ulaşıldı.
Çalışmada belirlenen yıllar arasında PM2,5 konsantrasyonlarında yaşanan her metreküpte 10 mikrogram (10 μg/m3) artışla birlikte meme kanserine yakalanma riskinin yüzde 28 arttığı tespit edildi. Aynı dönemde ve aynı orandaki PM10 konsantrasyonu artışının meme kanserine yakalanma riskini yüzde 9, azot dioksit konsantrasyonu artışının ise hastalığa yakalanma riskini yüzde 5 artırdığı belirlendi.
Hava kirliliğinin en önemli bileşenleri partikül maddeler
Meme kanseri ve hava kirliliği arasındaki bağlantıya ilişkin sorularını yanıtlayan Memorial Antalya Hastaneler Grubu Onkoloji Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan, hava kirliliğine neden olan etkenlerin genellikle insan faaliyetlerinden kaynaklanan süreçlerle doğrudan ilişkili olduğunu söyledi.
Fabrikalar, enerji santralleri, maden ocakları ve inşaat sektörü tarafından büyük miktarda kirletici madde üretildiğini belirten Özdoğan, "Bu faaliyetler sırasında kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yakılmasıyla ortaya çıkan karbondioksit, kükürtdioksit, azot oksitler ve partikül maddeler atmosferde birikerek hava kirliliğine yol açar." dedi.
Özdoğan, hava kirliliğine neden olan bu etkenlerin, atmosfere salınan zararlı gazlar ve partiküller nedeniyle havanın kalitesini düşürerek insan sağlığını doğrudan etkileyebileceğini ifade etti.
Partikül madde olarak isimlendirilen, havada asılı duran, boyutlarına göre sınıflandırılan katı veya sıvı parçacıkların hava kirliliğinin en önemli bileşenleri arasında yer aldığını ve sağlık üzerinde ciddi etkileri bulunduğunu dile getiren Özdoğan, partikül maddeleri şu şekilde sınıflandırdı:
"PM10, çapı 10 mikrometreden küçük olan parçacıklardır ve solunum yollarına kolayca nüfuz edebilir. PM2,5 ise 2,5 mikrometreden daha küçük olan, çok ince parçacıklardır ve bu partiküller akciğerlerin en derinlerine kadar ulaşabilir, hatta kan dolaşımına geçebilir. PM2,5 ve PM10 kirleticileri, özellikle fosil yakıtların yanmasıyla ortaya çıkar. Solunan bu partiküller, inflamasyona, oksidatif strese ve solunum fonksiyonlarında bozulmalara neden olur. Motorlu taşıtlar, sanayi tesisleri ve enerji santralleri ise azot dioksit emisyonlarının başlıca kaynaklarıdır."
"Uzun süreli hava kirliliği maruziyeti, bağışıklık sistemini zayıflatabilir"
Hava kirliliğinin astım, bronşit, amfizem ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi sağlık sorunlarının görülme sıklığını artırdığına, PM2,5 gibi ince partiküllerin akciğerlerin derinliklerine kadar inerek inflamasyona neden olduğuna ve solunum kapasitesini azalttığına dikkati çeken Özdoğan, azot dioksidin ise astımı tetiklediğini bildirdi.
PM2,5'e uzun süreli maruziyetin kardiyovasküler hastalıklara yol açabileceğinin altını çizen Özdoğan, "Hava kirliliği, Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı tarafından 'Grup 1 karsinojen' olarak sınıflandırılmıştır. Bu sınıflama, hava kirliliğinin insanlar için kanserojen olduğuna dair yeterli kanıt bulunduğu anlamına gelir. Özellikle akciğer kanseri riski, hava kirliliği maruziyetiyle doğrudan ilişkilidir. İnce partiküller, solunum yoluyla akciğerlere ulaşarak DNA hasarına yol açabilir ve tümör oluşumuna neden olabilir. Ayrıca meme kanseri gibi diğer kanser türleri de hava kirliliğiyle ilişkilendirilmektedir. Uzun süreli hava kirliliği maruziyeti, bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olabilir. Bu durum, enfeksiyonlara karşı direnci azaltarak, genel sağlığı olumsuz yönde etkiler." diye konuştu.
Kanser ve hava kirliliği arasındaki bağlantıya işaret edilen çalışmalarda PM2,5 ve PM10 gibi ince partiküllere uzun süre maruz kalan kadınlarda meme kanseri riskinin arttığı sonucuna ulaşıldığı bilgisini veren Özdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:
"PM2,5 solunum yoluyla vücuda girer ve dolaylı yoldan meme dokusunu etkileyerek kansere yol açabilir. Azot dioksit maruziyeti de meme kanseri riskini artırabilir. Bu kirleticinin, hormonal dengesizliklere yol açarak meme kanseri gelişimine katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Özellikle menopoz öncesi dönemde azot dioksit maruziyetine daha fazla dikkat edilmelidir çünkü bu dönemde hormonal değişiklikler meme kanseri riskini artırabilir. Sonuç olarak, hava kirliliğinin, özellikle PM2,5, PM10 ve azot dioksit gibi kirleticilerle uzun süreli maruziyetin meme kanseri riskiyle ilişkili olabileceği gösterilmiştir. Bu nedenle hava kirliliğinin azaltılması meme kanseri gibi kanser türlerinin önlenmesinde önemli bir halk sağlığı önceliği olabilir."