İran'da Kızıl yağmur yağdı: kıyamet alameti mi yoksa Filistin'de öldürülen masumların kanı mı?
Sosyal medyada viral olan bir görüntü var ki şaşırmamak elde değil: İran'da Yağmur yağdıktan sonra adeta gök yarılıyor ve kırmızı yağmur kendini yerlere bırakıyor. Hal böyle olunca sokaklar, dereler, her yer kıpkırmızı oluyor ve insanların aklına şu soru geliyor;
"Acaba bütün İslam aleminin aylardan beridir sessiz kaldığı İsrail'in Filistin masumlarını katletmesinin kanı mıdır bu?"
Sosyal medyadaki bu görüntülere baktıktan sonra merhum başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın şu söylediği aklımıza geliyor;
"Milyarlarca Müslüman, fil ordusunu (İsrail) dağıtmak için Ebabil kuşlarının gelmesini bekliyorsa o kuşlar filleri değil, biz Müslümanları taşlayacak.."
Yahu artık yeter! Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Pardon şunu mu sormam gerekiyordu:
"Sizde vicdan denen bir şey var mı? milyarlarca Müslüman sadece petrollerden elde ettikleri gelirleri lüks otel ve gökdelenlere yatırıp içinde zevku sefa içinde yaşarken sosyal medyadan ve televizyonlardan İsrail'in Filistin kıyımını izlemekten zevk mi alıyorlar? Yoksa gerçekten Müslüman olanların öldürülmesi kendilerinin işine mi geliyor? Ya da durun durun şunu mu sormak gerekiyor: "İsrail başbakanının Filistinli Müslümanlara saldırmadan önce sözde sözüm ona 'İslam ülkeleri liderlerine "Eğer ki koltuklarınıza oturmak istiyorsanız karışmayın!' Uyarısını ciddiye alıp köşelerinde olup bitenleri seyrediyorlar mı???
Sorular... sorular... Cevapsız Sorular.. Neyse devam edelim...
Türkiye'de 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden önce vatandaşlar, iktidar partilerinin yapmış oldukları mitinglerde 'İsrail ile ticaret Filistin'e ihanettir' pankartlarını açıyorlardı ve derhal polis müdahalesi ile karşılaşıp ters kelepçe ile gözaltına alınıyorlardı. Tamam da kardeşim insanlar dertlerini nasıl anlatacak?
Ramazan aylarının vazgeçilmezi, Sabah gazetesi köşe yazarlarından Nihat Hatipoğlu yazmış olduğu bir köşe yazısında diyor ki;
"Hiç kimse kusura bakmasın ama bizim yaşantımız İslam dini ile uyum sağlamıyor"
Pardon ama şunu sormak lazım öncelikle Nihat Hatipoğlu'na;
*Sen Atv'de Ramazan aylarında program yaptığında program başı aylık ne kadar para kazanıyorsun?
*Saf duygularla Müslümanlıklarını yaşayan vatandaşlara sadece ama sadece fakir olmalarının kendileri açısından bir ibadet olduğunu anlatmaktan başka ne anlatıyorsun?
*Kendin hakkındaki şaibeli durumların kaç tanesine cevap verdin?
*Kızın yaşındaki biriyle aşk yaşadığın doğru mudur?
*Orta doğudaki terör örgütlerinden birine senin kardeşinin eleman ve mühimmat temin ettiği doğru mudur?
* Rektör olduğun üniversiteden almış olduğun maaşın haricinde devletin hangi kurumlarından senin hesabına aylık ne kadar para yatıyor?
*Mademki bizim yaşantımızın İslam dinine uyum sağlamadığını düşünüyorsun o zaman sen öncelikle kendinden başlamalısın Ey Nihat Hatipoğlu... Sen önce bu sorulara cevap ver...
KAMUDA TASARRUF DEVRİ
Kulağa gerçekten çok hoş geliyor öyle değil mi... Yani artık kamu kurumlarında israftan kaçınılacak, tasarruf yollarına başvurulacak, böylece devletin kasasında fazladan para kalmış olacak, bu da sana bana yatırım olarak geri dönecek öyle değil mi? Evet gerçekten çok hoş..
Peki bunun için ne yapılıyor? 81 ildeki kamu kurum ve kuruluşlarına tasarruf yapılması gerektiği ile ilgili genelgeler gönderiliyor.
Örneğin bir devlet memurunun A4 kağıtlarını çok fazla harcamaması gerektiği gibi...
Tamam çok güzel, yapılmalı mı evet tabii ki..
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek kameraların karşısına geçti ve kamuda bulunan 500 tane arabanın tasarruf çalışmaları doğrultusunda satışa çıkarıldığını duyurdu.. İtirazı olan var mı? Tabii ki de yok. Bu şekilde tasarruf yapılmalı mıdır? Elbette yapılmalıdır, çok daha fazlası yapılmalıdır...
Tam da Hazine Bakanı Şimşek'in yapmış olduğu bu açıklamasından sonra bir başka haberde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'a Audi A6 makam aracı alındığı söyleniyordu..
*Fakir olmanın kader olduğunu minberde söyleyen bu ülkenin Diyanet İşleri Başkanı'ndan bahsediyorum...
*Hani var ya bir keresinde makam aracının eskidiğini ve Mercedes'e binemediğini söyleyen başkan...
Hatta geçtiğimiz günlerde kızı, Euro doların çok yükseldiğini ve çocukları ile birlikte şöyle gönül rahatlığı içerisinde yurt dışı ziyaretlerinde bulunmadığını söyleyen başkan...
*Gazetecinin kendisine Arapça sorduğu soruyu anlamayıp Türkçe tercümesini talep eden başkan...
*Fransızca hutbe verdiğinde Fransızca bilen kişilerin neredeyse hiçbir şeyi anlamadıkları başkan..
Kamu tasarrufundan mademki bahsediyorsunuz o zaman elinizi değil, bedeninizi taşın altına koymanız gerekiyor..
Öyle 23 Nisan etkinliklerine devletin ileri gelenlerinin şehir içi toplu ulaşım araçlarına binip Anıtkabir'i ziyarete gitmeleri tasarruf değildir, olamaz bu..
Mademki tasarruftan bahsediyorsunuz o zaman Kamu İhale Kanunu'nun şimdiye kadar neden 200'den fazla değiştirildiğini sorgulayacaksınız.. Ey siyasi partiler neredesiniz?
Mademki kamuda tasarruftan bahsediyorsunuz o zaman yapılan bir okulun temelinden tutun makro iktisadi dev projelere kadar A'dan Z'ye fizibilite raporlarından son çivi çakılıncaya kadar yapılan bütün ihalelere kimlerin, nasıl, ne şekilde katıldıklarını ve bunların katılmaları için hangi hesaplara nasıl ne kadar referans ödemesi gerçekleştirdiğini sorgulamanız gerekiyor. Hani var ya şu teminat mektupları evet ondan bahsediyorum..
İNANÇ...
Sorarım sizlere dinci misiniz, dindar mısınız yoksa dini bütün normal bir vatandaş mısınız?
Dindardan kastım sadece İslam dini ile alakalı değil, son zamanlarda İslam dini ile ilgi alakası olmayıp büyüyen nesle bakar mısınız İslam'ın şartının Ş' sini dahi bilmiyorlar..
Sokak röportajlarında gençlere mikrofon uzatıldığında çok rahat bir şekilde;
* Ben Ateistim,
* Ben Deistim,
* Ben Allah'a inanmıyorum
Diyen bir nesil ile karşı karşıyayız. Peki hiç düşündünüz mü 15 ile 25 yaş arası olan bu gençler bundan 20 yıl sonra, 30 yıl sonra inanç açısından nasıl bir demografik yapı oluşturacaklar? Öncelikli olarak şunu söylememiz gerekiyor Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan vatandaşların çoğu ya da çoğuna yakını Müslümandır.
Elbette diğer dinlere mensup olan vatandaşlar yaşadığı gibi herhangi bir inanca sahip olmayan vatandaşlar da yaşamaktadır, tıpkı Osmanlı Devletinde tebaanın karışık olduğu gibi..
Devletin Anayasası ile kişilerin düşünce ve inançlarının güvence altına alınması gerekiyor. Bu durum sadece İslam dinine itaat eden vatandaşlar için değil aynı zamanda saydığım diğer gruplar için de geçerli..
Hepinizin cebinde kimliği var. Eski mavi ve pembe kimliklerde dini inancınızın ne olduğu yazıyordu öyle değil mi?
Evet, peki küçülen yeni kimliklere baktığınızda görüyor musunuz dini inancınızın ne olup olmadığını?
Göremezsiniz çünkü artık onu kaldırdılar. Yani bu da demek ki devletin dininin olmayacağı kimliklere yansıtıldı...
Bu ülkede yıllardan beridir din tüccarlığı yaparak masum vatandaşların cebindekini, kalbindekini, beynindekini adeta sömürdüler...
Buna artık bir dur demenin vakti zamanı gelmedi mi sizce?
Sizi sadece sandıktan sandığa oy kullanma hakkı verilen koyun sürüsü olarak gören kişilere ve siyasi oluşumlara ne zaman dur diyeceksiniz?
İslam dininden bahsetmişken sahi EDEB neydi? Eline diline beline sahip çıkmaktı öyle değil mi?
Siz elinize sahip çıkıyor musunuz ya da ne kadar çıkıyorsunuz, Siz dilinize sahip çıkıyor musunuz ya da ne kadar sahip çıkıyorsunuz, diliniz sabahtan akşama kadar kaç tane doğru kaç tane yalan kelime sarf ediyor?
Önce normal bir birey olmak lazım sonra inançlı ya da inançsız bir birey..
Önce insan olmak lazım daha sonra inançlı ya da inançsız bir birey olmak lazım...
Kişinin bedenine önce inançlı ya da inançsız olmayı yükleyip daha sonra insan olma sıfatlarını, vasıflarını yüklerseniz komutlarınıza uyum sağlayan bir robottan farkı kalmayacaktır...