Savaş öncesinde yaklaşık 30,000 olan nüfus, savaşın ardından 3,000'e düştü. Bu dönemde yaşanan acıların ve kayıpların anısına, halk arasında "Bitlis'te Beş Minare" türküsü ortaya çıktı.
Bir Baba ve Oğulun Hikayesi
Efsaneye göre, Rus işgali sona erdikten sonra, savaş sırasında Bitlis'ten kaçan bir baba ve oğul, şehre geri dönmek üzere yola çıkarlar. Şehre hakim bir konumda bulunan Dideban Dağı eteğine vardıklarında, baba oğlunu şehre gönderir. Oğul, bir süre sonra geri döner ve uzaktan babasına şu acı haberi verir: "Şehirde yaşama dair hiçbir iz yok; sadece beş tane minare ayakta kalmış." Bu sözler üzerine baba yıkılır, diz çöker ve içindeki acıyı bir ağıtla dile getirir:
Bitlis'te beş minare, beri gel oğlan beri gel.
Yüreğim dolu yare, beri gel oğlan beri gel.
Komutan Şerif Bey'in Görüşü
Bir diğer rivayete göre, Bitlis'in kurtuluşundan sonra, Bitlis ordularının başında olan Komutan Şerif Bey, şehri görmek için şimdilerde "Şerif Bey Tepesi" olarak adlandırılan yüksek bir tepeye çıkar. Şehre baktığında, Bitlis'in büyük ölçüde yıkıldığını ve sadece beş minarenin ayakta kaldığını görür. Bu manzara karşısında, Komutan Şerif Bey de duygulanarak aynı ağıtı söyler:
Bitlis'te beş minare (beri gel oğlan beri gel)
Yüreğim dolu yare (beri gel canan beri gel)
İsterem yanan gelem (beri gel oğlan beri gel)
Cebimde yok beş pare (beri gel canan beri gel)
Tüfegim dolu saçma (beri gel oğlan beri gel)
Doksan dokuz yaram var (beri gel oğlan beri gel)
Bir yara da sen açma (beri gel canan beri gel)
Bir Ağıttan Türküye
Bu ağıt, zamanla halk arasında yaygınlaşarak günümüze kadar bir türkü olarak gelmiştir. "Bitlis'te Beş Minare" türküsü, Bitlis'in tarihine tanıklık eden ve acı dolu geçmişini hatırlatan bir miras olarak yaşamaktadır. Bu türkü, Bitlis halkının savaşın yıkıcı etkilerine karşı gösterdiği direnişin ve umudun bir sembolü haline gelmiştir.