Bir köy, bir kasaba, bir memleket neden geride kalır? Eğitimde, sağlıkta, tarımda, kalkınmada, mutlukukta... niye hep dipte olur?
Bir insan, bir aile, bir kavim neden geride kalır? Zekada, cesarette, üretimde, hedefte, mücadelede... niye hep dipte olur?
İnsan mı yaşadığı şehri dibe çeker, geride bırakır? Yaşadığı şehir mi insanı dibe çeker, geride bırakır?
İnsan, kanatsız kuş gibidir; varlığa, aydınlığa, medeniyete, gelişmişliğe... uçar gider de, ya şehirler?
Bulunduğu coğrafyanın bağrına bir ağaç gibi kök salmış bir şehir, nasıl kalkınıp gelişebilir?
* * *
Şehir ve insan ilişkisi her medeniyette, her asırda filozofların düşünme ve araştırma konusu olmuştur.
Biz, kafamızdaki sorular sarmalının cevabını; Batı′da Alpharabius adıyla bilinen, İslam'ın altın çağı'nda yaşamış ünlü Filozof, Bilim insanı ve Gök bilimcisi olan Farabi'den (870-950) dinleyelim.
Farabi, El-Medinetü’l-Fazıla (Erdemli Şehir) adlı eserinde;
1- "İnsan, mükemmelliğe kendi çabalarıyla ulaşmaktadır." diyor.
Yani bir insan, mükemmelliğe ulaşmış ise kendi çabalarıyla ulaşmıştır. Mükemmel biri olamamışsa, suçlu olan yaşadığı şehir değil insanın kendisidir.
2- "Şehir, üst erdemleri barındıran malik/reis sayesinde mükemmelliğe ulaşır." diyor.
Yani şehir mükemmelliğe ulaşamış ise üst erdem sahibi yöneticinin çabalarıyla ulaşmıştır. Geride kalmış ise, suçlu olan insan değil erdemsiz yöneticidir.
Şimdi başa dönelim.
İnsan mı yaşadığı şehri dibe çeker, geride bırakır? Yaşadığı şehir mi insanı dibe çeker, geride bırakır?
Farabi'ye göre; ne insan yaşadığı şehri dibe çeker, geride bırakır.. ne de yaşadığı şehir insanı dibe çeker, geride bırakır.
İnsanı dibe çeken, geride bırakan insanın kendisidir.
Şehri dibe çeken, geride bırakan ise o şehrin erdemsiz yöneticisidir.
Ve son bir soru:
Şehri, erdemsiz yönetici geride bırakıyor ise, geri kalmışlığın cezasını neden halk çekiyor?
Sorunun cevabını Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf'dan dinleyelim.
"Zaifler için haklı olmak bir suçtur..."