Ahmet Genç

Hiçbir Şey Olamıyorsan, Gel Gazeteci Ol!

Ahmet Genç

Her yıl olduğu gibi bu yıl da 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü sessiz sedasız geçirdik. Bir zamanlar bayram havasında kutlanan bu gün, artık sadece bir “dayanışma günü” olarak anılıyor. 

Ama ortada ne dayanışma kaldı, ne de gazetecilerin emeğini hatırlayan bir toplum. Gazeteciler, yılın 365 günü kamuoyunu bilgilendirmek için çalışırken, ne yazık ki en çok hizmet ettikleri yöneticiler ve sivil toplum kuruluşları tarafından dahi unutuluyor. 

Bugünün anlam ve önemini hatırlamak yerine sosyal medyada paylaşılan göstermelik mesajlarla günü kurtaranlar çoğunlukta. 

Ne acıdır ki bu mesajların çoğu, gazetecilerden çok mesaj sahiplerinin kendi reklamını yapma çabasını yansıtıyor.

Üstelik birçoğu konudan bihaber kişiler adına hazırlanmış, çalıntı ve samimiyetten uzak içeriklerle dolu. Hatta bunların bazıları para karşılığı oluşturulan naylon internet sitelerinde yer buluyor.

Bu anlamlı günü en çok “gazeteci” sıfatını hak etmeyenler kutladı. Gazetecilikle alakası olmayanlar, birkaç sosyal medya paylaşımıyla bu mesleğin değerine gölge düşürmekten geri durmadılar.

Gelelim esas meseleye…

Yıllar geçiyor ama gazetecilik mesleğiyle ilgili hâlâ bir standart, bir kriter belirlenmiş değil. Bu durum, gazetecilik mesleğinin itibarını zedeleyen en önemli sorunlardan biri. Bugün Türkiye’de hiçbir şey olamayanların ilk başvurduğu mesleklerden biri ne yazık ki gazetecilik. Daha da ileri giderek, altı akrabanızı bir araya toplayıp bir dernek kurarak “Gazeteciler Cemiyeti Başkanı” unvanı almanız bile mümkün.

Bu kadar kolay mı?
Evet, gerçekten de bu kadar kolay. 

Hiçbir kriteri karşılamayan bir kişi, gazeteci sıfatıyla ilin en büyük mülki amiri olan valiyle görüşüp milyonların hesabını sorabiliyor. 

Peki bu ne kadar etik, ne kadar ahlaki?

Denetim ve Akreditasyon Eksikliği

Burada çözüm, gazetecilik mesleğini icra edenlere yönelik daha sıkı bir denetim ve akreditasyon sisteminin kurulmasıdır. Elbette gazetecilik yapmak, bir dernek kurmak yasal bir hak. Ancak bu hak, mesleği kötüye kullananlara sınırsız bir özgürlük tanınması anlamına gelmemeli.
Mülki idare amirleri, gazetecilik mesleğini suistimal edenleri tespit etmeli, denetlemeli ve akreditasyon süreçlerini hayata geçirmelidir. Aksi takdirde, etik ve ahlaki değerler çiğnenmeye devam edecek.

Maalesef birçok yöneticimiz, bu konuda gereken adımları atmaktan imtina ediyor.

 “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışıyla hareket edenler, süreçleri sadece dışarıdan izlemeyi tercih ediyor. 

Hakkında olumsuz bir haber yapılmadığı sürece duruma kayıtsız kalan valiler, gazetecilik mesleğine zarar veren tabloya ortak oluyor.

Bu yaklaşım, yalnızca gazetecilere değil, topluma da büyük zarar veriyor. Her geçen gün itibarsızlaşan mesleğin faturası, yöneticilerden siyasilere ve sivil toplum örgütlerine kadar herkes tarafından ödeniyor.

Haber ile Reklam Arasındaki Çizgi

Öte yandan, haber ile reklamı birbirine karıştıran bir anlayış da giderek yaygınlaşıyor. Bazı kurum müdürleri, yapılan her haberin ardından “Borcumuz nedir?” sorusunu sormayı alışkanlık haline getirmiş durumda. 

Bu yaklaşım, gazeteciliğin ticari bir işletme gibi görülmesine yol açıyor. Ancak unutulmamalı ki gazeteciler dükkan işletmiyor; gerçek gazetecilik, para karşılığı değil, toplumun doğru bilgilenmesi için yapılır.

Sonuç Olarak

Gazetecilik, toplumun aynasıdır. Bu meslek, etik ve ahlaki değerler çerçevesinde icra edilmeli ve hak ettiği saygınlık korunmalıdır. 

Bunun için ise hem meslek mensuplarının hem de yöneticilerin elini taşın altına koyması gerekiyor. 

Denetimlerin artırılması, akreditasyon süreçlerinin işletilmesi ve gazetecilik mesleğinin itibarını zedeleyenlere karşı ortak bir duruş sergilenmesi şarttır.

Unutmayalım, basın sustuğunda toplum sağır olur. O yüzden, gerçek gazetecilere hak ettikleri değeri vermek, hepimizin sorumluluğudur.

 

Yazarın Diğer Yazıları