Halil Yılmaz

Bizim Keçelok

Halil Yılmaz

Keçelok, padişahın kızına âşık olmuş. 
Cesur bir delikanlı olduğundan, elinde bir demet kır çiçeği ve içinde annesinin yaptığı egirdek kurabiyeleri bulunan çıkınla sarayın kapısına dayanmış.

Bekçiler,
"Hayırdır Keçelok, neye geldin?" diye sormuşlar.
"Beni padişaha götürün, kızı Elfesya'yı isteyeceğim..." demiş.

Bekçiler'in yalvarmaları, korkutmaları fayda etmemiş...
Gariban Keçelok'un gönlü kırılmasın diye saray ağasına haber vermişler.
Saray ağası gülerek girmiş padişahın huzuruna,
"Sultanın! Keçelok, Elfesya'yı istemek için gelmiş... Huzurunuza mı alalım, kafasını mı vuralım?" demiş.

"Huzuruma alın..." demiş Padişah.
Keçelok, padişahın huzuruna çıkıp Elfesya'yı istemiş...

"Sarayın ambarında buğday ile pirinç karışmış, bir günde buğday ile pirinci ayır gel, Elfesya'yı al... yoksa kelleni alırım!" demiş padişah.

"Hayhay!" demiş Keçelok, "Yalnız, enerji versin diye bir tabak bal isteyeceğim sizden..." diye eklemiş.

Bir tabak bal ile Keçelok'u göndermişler ambara...
Keçelok, bakmış ki -bırakın bir günde- bir yılda olacak iş değil, buğday ile pirinci ayırmak...
"Kelle gitti nasıl olsa, bari balın tadını çıkarayım..." diye bal tabağını almış eline...

Başparmağını bala banmış yalamış, "Ohhhh, ne güzel..." demiş. Serçe parmağını bala banmış yalamış, "Ohhhh, çok leziz..." demiş.

Ambarın uzak köşesinde, boynundaki iltihaplanmadan ölmek üzere olan kraliçe karıncayı gülmek tutmuş.
O kadar çok gülmüş ki Keçelok'un bu haline, iltihap yeri delinmiş ve iltihabı dışarıya akmış... kraliçe karınca anında iyileşmiş.

Ve bütün karıncaları toplayıp bir gün dolmadan, buğday ile pirinci ayırtıp farklı köşelere taşıtmış.
Keçelok, Elfesya'ya kavuşmuş.


Biz Ağrılı yazar ve şairler, uzak bir köşede bizim Keçelok'u izliyoruz.

Emeğiyle asla erişemeyeceği makamda başparmağını yalıyor, "Ohhhh, turizmden çok güzel anlıyorum..." diyor. 
Liyakatıyla asla ulaşamayacağı koltukta serçe parmağını yalıyor, "Ohhhh, kültürden çok iyi anlıyorum..." diyor.

Ve bizler, katıla katıla gülüyoruz.

Bir de öyle bir asra denk geldik ki, gelen gideni hep arattı. 
Keçelok'un kel başı üzerine yemin ederim, samandan korkup, başaksız sap'a rıza göstermemiz ondandır.

Yazarın Diğer Yazıları