Kentimiz Evimizdir, 2012 yılında kaleme aldığım tiyatro eserimin adıdır.
Ağrı Kent Konseyi üzerinden oluşturduğumuz tiyatro ekibiyle, Ağrı’da yirmi bin izleyici kitlesine ulaşmıştık.
Yaşadığı kenti benimsemeyi, sahiplenmeyi, kenti ve kent mobilyasını korumayı, kente ve çevreye duyarlılığı konu edinen tiyatronun bir yerinde şöyle bir sahne vardı:
Torunlarının nişan töreni için köyden şehre gelen dede ile nine; kendileriyle birlikte köpeklerini de getirmiş, evin bahçesine gizlice bağlamışlardı.
Kız istemeye gelen genç, köpeklerin saldırısına uğramış, parçalanmış üst başla perişan bir şekilde sahneye girmişti. Şaşkın bakışlar arasında;
"Köpekler!! Köpeekkllleeeerrr!!!" diye inlemişti.
Bahçedeki köpeklerden habersiz olan genç kız, sevdiği gencin "köpekler" ifadesini mahalledeki belalısı ve arkadaşları olarak anlayıp silaha sarılınca, dedesi karşısına dikilmişti:
"Kendime kurşun sıktırırım, köpeklerime sıktırmam!!!"
Tiyatronun hepsini anlatacak değilim.
Konunun özü şuydu:
Şehirlerde köpeklerin yeri bahçeler değil barınaklardır. Orada rehabilite edilir, kısırlaştırılır, kimliklendirilir ve sokağa öyle salınır. Aksi taktirde kenti, kent sakinlerine zindan ederler.
2009 yılından bu yana, yaşadığım binanın bahçesinde değil sürüyle, bir köpek bile görmüş değildim.
Taki bir ay öncesine kadar.
Evet, en az bir aydır; bahçeyi, caddeyi, sokağı insanlara dar etmiş sürüyle saldırgan köpekler dolaşıyor ortalıkda...
Bildiğim kadarıyla köpekler konusunda onlarca kişi, onlarca kez belediyeye ve eş başkanlara ulaşmıştır ama nafile...
Çünkü daha bir çözüm üretilmiş değil.
İlgililerin saldırgan köpekler hakkında düşünceleri nedir bilmiyorum ama "Kentdimiz evimizdir"den, "Kentimiz barınaktır"a doğru evrildik sanıyorum.