Mübarek Ramazan ayı dolayısıyla ziyaretler tavan yaptı.
Siyasetçilerden bürokrasiye... her kesimin ekabirinde, halkı ziyaret etmek aşkıdır başlamış gidiyor.
Ekabir takımının sosyal medya hesaplarına bakın, ziyaret kareleriyle doludur.
Kimsesizlerin gizlendiği arka sokaklara iniyorlar,
Garibanların avare-sefil dolaştığı caddelerde geziyorlar,
İşsizlerin çile çektiği kahvehanelerde soluklanıyorlar,
Fakir fukaranın yavan sofrasına bağdaş kurup oturuyorlar...
Bu eylemlerini de; marifet, şeref, erdem ve görevmiş gibi fotoğraflayıp paylaşıyorlar.
Birilerine göre;
"Halka gitmek, halkın durumunu yerinde görmek, halkın dertleriyle dertlenmek güzel bir davranış, alkışlanması gereken bir eylemdir..."
Bu bakış açısına saygı duyarım.
Ama,
Geri bırakılmış toplumlarda halka yapılan ziyaretler bana göre tam bir tiyatrodur.
Failin olay mahalline geri dönmesi ve saygınlık beklemesi kadar iğrenç bir tiyatro...
Yardıma muhtaç edenlerin, yardıma muhtaç olanları bir daha; aldatmasına, kandırmasına, yanıltmasına... çanak tutan bir tiyatro...
Halka kapısını kapatanların, halkın kapısını çalmalarını samimi bir niyetten kaynaklı ahlaki bir davranış olarak görmüyorum.
Kucaklaşmada şeref ve erdem arayan ekabirler,
Davalarında ahlaklı ve samimi olduklarına inanan siyasetçiler,
Alkışlanması gereken bir davranış sergilemek istiyorlarsa:
Evlerinin kapılarını halka, (işsize, fakire, kimsesize, garibana...) en azından iftar saatinde açsınlar...
Halkı evlerinin oturma odalarında misafir etsinler...
Halkı yemek masalarında ağırlayıp doyursunlar...
Halk da;
Ekabirlerin kendilerinden birileri olduğunu bilsin,
Ekabir evlerinin ve sofralarının, kendi evleri ve sofralarından farklı olmadığını görsün,
Ekabirin de garip gureba takımından olduklarını öğrensinler...
Ve halk,
Kendilerini yönetenlerin, kendilerinden birileri olduğunu kavrayıp paylaşsınlar...
Kendi hayat standartlarının, kendilerini yönetenlerin hayat standarına eşit veya yakın olduğunu söyleyip paylaşsınlar...
Ekabirin evinde, sofrasında halkı görelim.
Biz de alkışlayalım.