Ağrı Hayvan Pazarı
Mehmet Ali Sezer
Ağrı ve köylerinde yaşayan insanların sabahın erken saatlerinde kalkıp hayvanların yemini hazırlamak için beyaz (arpa buğdaydan) ve yeşil samanı (yoncadan) karıştırdıktan sonra bunu suyla veya hatta varsa paraları ekstradan aldıkları arpa ya da küspeyi karıştırıp bu şekilde güne başlamaları gerekiyor.
Dirgen adı verilen gereç ile yeşil ve beyaz samanı kuru bir şekilde karıştırıp meydana çıkan toz dumanın dağılmasını bekleyen vatandaş, beyaz torbalara samanı doldurduktan sonra oluk adı verilen yere bu malzemeyi boşaltıp ahırın kapısını açtığı zaman özellikle kış aylarında koyunların ağzından çıkan buharın havaya karışması ile ve ayaklarının kara değdiğinde ortaya çıkan ve kulağa hoş gelen tıkır tıkır ses eşliğinde hayvanlar arasında bir sevinç yaşanır.
Hayvanlar orada yemlerini yemeye devam ederken diğer taraftan hayvanların küçük yavruları olan kuzuların yemlerinin hazırlanması gerekiyor.
Yaz aylarında biçilen yoncanın işlenmeden yani saman haline dönüştürülmeden çok iyi bir şekilde, farelerin zarar vermeyeceği biçimde ve tabii ki ıslanmayacak şekilde muhafaza edilmesi ve kış aylarına kadar korunması gerekiyor.
Küçük dişleriyle tıkır tıkır yoncadan yiyen kuzuların keyfine diyecek yok. Özellikle ev ahalinin koyunları sağdıktan sonra geriye kalan sütü kendilerine bırakması ise tam bayram havası oluşturuyor.
Bu şekilde güne başlayan Ağrılılar, tezek ile doldurulmuş sobanın üzerinde kaynayan çeşme suyundan fazla demli olmayacak şekilde açık bir çay demler.
Haydi Bakalım Kahvaltı Zamanı...
Kahvaltıda ise birkaç gün öncesinden yakılan tandırda pişirilen ekmek ile yazdan kalma elde edilen peynirden başka bir şey olamaz zaten, ekstradan zeytin alınmış ise al sana lüks sofra..
Sofranın etrafına ev halkı dolup taştığında adeta ziyafet havasında kahvaltı yapılır.
Kahvaltı bittikten sonra sobadaki tezekler çok çabuk bir şekilde söneceği için az önceki hamam ortamı bir anda buz kesilir,
Kendisine çay kalmadığı için ekmeğin arasına peynir kırıntılarını dolduran evin küçük bireyi o şekilde dışarı çıkıp ekmeği ısırırken diğer taraftan hayvanların yemlerini bitirip bitirmediklerine bakar, o da ne hayvanların suyu yok ne olacak şimdi?
Ne olacak tabii ki de cevabı çok basit..
Eski salça kavanozuna doldurulan ve yosun tutan suyun tulumpa sondajına boşaltılıp diğer taraftan sondajın sapının tutulup aşağı yukarı yönlü olacak şekilde ve sekteye uğratmayacak biçimde hareket ettirilmesi ile suyun çıkarılması sağlanır. 2 teneke su doldurulur ve koyunların bulunduğu ağılın içinde bulunan büyük su kazanının içine boşaltılır.
Koyunlar lıkır lıkır afiyetle sularını içtikten sonra tekrar oluk adı verilen gerecin içerisinde arta kalan son saman tanelerini atıştırmaya devam ederken, Ağrı’nın gençleri dışarıda (Kadin) denilen saman yığınlarının olduğu yerde yan yana durup sohbet etmeye başlar..
- Ne zaman çarşıya çıkacaksın?
- Çıkacağın zaman haber ver sana para vereceğim bana parça kontör yükle,
- Hayvan pazarına uğrayacağım bakalım son durum nedir bakarsın belki yaşlanmış koyunları satıp yerine daha genç olan bir iki tanesini alırım,
- Bir iki ufak eşya daha alabilirsin bana,
- Bakalım meydanda koyunları satabilirsek belki şehir lokantasında bir çorba içebilirim,
- İlkbahar geldiğinde hayvanlar çoban eşliğinde otlaklarda gezmeye başladığında çantamı toplayıp İstanbul'da sıva, alçı boya işinde çalışmaya gideceğim,
- Yevmiyeler çok iyiymiş birkaç ay çalışıp evin ihtiyaçlarını gideririm belki de evin yıkılmış balkonunu tamir ederim...
Gibisinden muhabbet uzar gider. Hatta öyle ki hemen her konuda yorum yapabilirler. Örneğin ekonomi.. Çünkü bizzat bunu yaşıyorlar, her gün bir şeyler almak zorundalar, her şeyin fiyatını çok iyi bilirler, hangi bakkalda daha pahalı hangi bakkalda biraz daha ucuz satış yapıldığını da bilirler,
Çok iyi siyaset yaparlar mesela.. hangi kişinin önümüzdeki seçimlerde aday olması gerektiğini söylerler, kendi fikirlerini beyan ederler, siyasi partilerden konuşurlar,
Koyunların yemlerini bitirmesiyle beraber ev hanımı olan kişi bir tane kovayı eline alır ve koyunların arasında gezmeye başlar. Özellikle çok süt veren koyunlara yaklaşıp sütlerini iyice sağar. oysa ki kuzular sütün fazlasının kendilerine kalmasını bekler,
Kavuşma Zamanı..
Ağılın kapısı açılır koyunların ahıra girmesi ile kuzurlara kavuşma zamanı gelmiştir artık. Ama nasıl bir atmosfer... Mısır çarşısı bile böyle değildir. Birbirlerini kokularından ve seslerinden tanır anne ile yavruları..
Hele ki koyun ikiz yavru dünyaya getirmiş ise yavrular çok daha fazla süt içmek amacıyla birbiriyle yarışa girer.
Onlar da karınlarını doyurduktan sonra ev halkı tekrar tezek sobasının üzerinde pişirilen ve sonbahar aylarında torbalarla alınan patatesten yapılan yemekten afiyetle yemek amacıyla sabırsızlanır..
Yanında bir de sonbahar aylarında kelle kelle şeklinde alınan lahanadan yapılan turşu varsa...
Güneşin kendini göstermesi ile beraber geceden kalma ve aşağılara doğru sarkan buz uçlarından aşağı doğru damla damla su süzülmeye başlar..
Tam da böyle bir atmosferde boğazı parçalanırcasına öksüren küçücük çocuklar. Çünkü gece yakılan soba söndükten sonra ev buz gibi olur, üzerini açan çocuklar üşütür ve sabaha öksürük ile başlarlar.
Melodi şeklinde öksürülür, bir çocuk dururken diğeri öksürmeye başlar..
Komşunun 90'lı yıllardan kalma ve her tarafı adeta dökülen külüstür nakliye arabası yarın sabah erkenden şehir merkezinde bulunan hayvan pazarına gitmek amacıyla köyün tam ortasında bekler. Onun keçisi, diğerinin koyunu derken her şey hazırdır.
Hayvan Pazarı..
Öyle bir pazar ki bildiğin canlı borsa.. Elinde uzun sopalar, şapkası yan yatmış, hava soğuk olduğu için kat kat kazak ve hırka giyip en üstüne de buruşmuş ceketi giyen amcaların mallarını satmak amacıyla bas bas bağırma seslerini duyuyoruz..
Bir taraftan bağırırken diğer taraftan en ucuz sigarayı iki parmağının arasında sımsıkı bir şekilde tutup ara sıra dumanını tüttürmesi var ya böyle bir karizma hiçbir yerde yok..
Nakliye arabasının arka kapağı açıldığında hayvanların kaçıp diğer hayvanların arasına karışmaması amacıyla hayvan sahipleri var güçleri ile ve çok hızlı bir şekilde hareket ederek durumu idare etmeye çalışılır.
Yaşlanmış hayvanların satılması gerekiyor artık onlar işe yaramazlar. Sadece çok fazla saman, küspe, arpa yiyecekleri için zarardan başka bir işe yaramazlar.
Pazarlık Zamanı..
Ağrı halk pazarında herkesin adeta muhabbet ve sohbet edercesine birbirinin elini tutup pazarlık yapmak amacıyla var gücüyle ikna kabiliyetini sunması gerekiyor ki satıcı olan kişi daha pahalıya, alıcı olan taraf ise daha ucuza almak için kapışırlar..
Yaşlı hayvanların ağzı açılır, dişlerine bakılır, o yaşına kadar kaç kuzu dünyaya getirmiş ise ona göre kendisine ömür ve fiyat biçilir ve artık bu hayvanlar satılmıştır, yerlerine daha canlı ve daha dinç ve tabii ki daha kilolu olan hayvanlar (keçi, koyun) alınmıştır artık.
Kârlı Bir Gündü..
Evden bazı siparişler vardı: Un bitmiştir mesela artık ya da bitmek üzeredir, bir torba un, sıvı yağ da neyin nesiymiş.. Katılaşmış Vita yağı var 2 teneke ondan.. Çocukların canı bir şey çekmişti..
Ağrı akşamlarının vazgeçilmezi, sobanın üstünde fokur fokur kaynayan çay ve bu çayın eşliğindeki o muhteşem sohbet..
Bir de arta kalan para olursa kent lokantasında mercimek çorbası içilecekti öyle değil mi? Evet, sepetin içinde çıtır çıtır taze ekmek ve tabii çorbanın hazır olması için en az 10 dakika gerekiyor. Bu 15 dakika içinde 3 sepet ekmek tüketildiğinde lokanta sahibi bir taraftan sitemkar bakışlarla etrafını süzerken diğer taraftan müşteri memnuniyetini göz ardı etmemeye çalışır.
Çorbalar içilirken genelde kaşık dahi kullanılmaz, taze ekmeğin çorbaya batırılması ile çıkarılması durumunu hiç düşündünüz mü? Şöyle bir hayal edin...
Çorbalar da içildikten sonra varsa masada ıslak mendil alınır önce el, sonra ağız, sonra masanın üstü, en son ayakkabılar onunla güzelce silindikten sonra kalkılır, hesap ödeme zamanı...
Karşılıklı oturan iki kişi çorba parasını vermeye çalışır. Hayvan pazarından daha çok kârlı çıkan kişi biraz daha baskın gelerek hesabı öder.
Köye Dönüş Vakti Geldi...
Nakliye arabasının kasasında genç ve dinç hayvanlar ve arka koltukta ise alınan eşyalar... Çorbadan sonra bir sigara yakmamak olur mu hiç..
Hava soğuk olduğu için cam indirilemiyor o nedenle dumanla dolan nakliye arabasının içinde öyle muhabbet sohbetler döner ki...
Köye varıldığında sigara da artık bitmiştir, külleri koltuğun üzerinde orada burada iz bırakmıştır. Arabanın kasasının arka kapağı yine açılır ve yeni alınan hayvanlar, diğer hayvanların arasına karışır. Önce birbirlerine tuhaf tuhaf bakarlar sonra zaten koklaşa koklaşa anlaşırlar..
Evin ihtiyaçlarını karşılamış olmanın gururu ile hareket eden evin reisi ise un torbasının tandır evine, yağın mutfağa, sigaranın kendi odasına, çayın mutfağa götürülmesi için diğer ev ahaline talimatı verir.
Böyle böyle derken artık yavaş yavaş hava kararmaya başlamıştır bile.. Ağrı'nın eşsiz güzelliğinde gün batımı mükemmel bir şölene imza atar..
Akşam olduğunda hayvanlar ahıra konulduktan sonra evin genelde salonunda soba yakılır ve diğer kapılar açık bırakılır diğer odaların ısınması için.. Tezekle doldurulan soba etrafa hem sıcaklık hem de koku yayar...
Ağrı'da yaşamanın özünde anlattığımız hikaye yatıyor. Ağrıların hayatının ta gerçeği budur.
Kim bilir hayal kurmak ve umut etmek belki de anlatmış olduğumuz hikayenin herhangi bir yerinde saklıdır.
Yağan karın erimesi ile birlikte gençlerin büyük şehirlere çalışmaya gitme zamanı gelecektir.
Bir başka yazımızda görüşmek üzere sağlıcakla kalın.