ÖZENTİ...
Mehmet Ali Sezer
Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Arka Sokaklar, Ben Bu Cihana Sığmazam gibi diziler yıllardan beridir Türkiye'de gençlere mafyayı özendirerek yayın hayatına devam etti ve amacına ulaştı... Yani milyonlarca kişi günü geldiğinde gerek televizyonun başında gerekse de internetten yeni bölümü sabırsızlıkla bekliyor(DU).
...
Türkiye'de böylesine mafyayı ve sokak kabadayılığını özendiren diziler ve televizyon programları arttıkça gençlerin bunlara merakı da aynı şekilde artmaya ve eğitim düzeyleri azalmaya başladı. Peki ben lafı nereye mi getireceğim? Tabii ki de öldürülen öğretmenin katili olan çocuğun (yerli ya da yabancı vatandaş olsun fark etmez) hayatı ile alakalı bilinmeyenlere...
...
Yanına üç beş kişiyi alıp mahallede önüne gelene racon kesip, haraç alıp hakaret edip, korku salan kişiler genelde televizyon dizilerine özeniyor. Çukur dizisindeki sansürsüz küfürler hala kulaklarımızda yankılanırken diğer taraftan mafya dizilerini bastırmak amacıyla harekete geçen sözüm ona aşk dizileri yerini aldı.
...
Senaryolar hep aynı.. Babasından kalan holdingi yöneten şımarık çocuk, kenar mahallede büyümüş ve gerçekten paraya ihtiyacı olan asistan kızı işe aldıktan hemen sonra onunla aşk yaşamaya başlar. Çocuk düzenli bir şekilde spor yaptığı için üçgen vücutlu ve baklava kaslarına sahip... Asistan kız akşam işten çıkıp evine gittiğinde mahalledeki arkadaşlarına iş yerindeki holding patronundan bahsediyor.
...
Holdingde işler o kadar yoğun ki artık mesai saatlerinin dışına çıkıyorlar ve şımarık, zengin çocuğun yalısına gidip orada da işleri yürütmeye çalışıyorlar ve o esnada biraz da sakar olan asistan kız, kahveyi patronunun gömleğinin üzerine döküyor ve kız telaşla özür dilerken patronu ise hemen üzerindeki gömleği ya da tişörtünü çıkarıp kaslarını sergiliyor... Tabii kız utanıp yüzünü başka bir tarafa çeviriyor...
Çevirmesine çeviryor ama hoşuna da gitmiyor değil çocuk ise çok normal ve çok alışıldık bir şeymiş gibi devam ediyor..
...
Geceyi birlikte geçiriyorlar ve sabah kahvaltıyı birlikte yaptıktan sonra işe gidiyorlar. Her ne hikmetse iş yerindeki hiç kimse bunu yadırgamıyor ve 'Yakışıyorlar' yorumunu yapıyorlar biri hariç (şirketin seosu olan kız)
...
Holding ne iş yapıyor diye sorduğunuzda şatafatlı yerlerde toplantılar yapılıyor, artist artist hareketler sergileniyor, daha sonrasında ‘Toplantı bitmiştir dağılabilirsiniz' cümlesini kuruluyor..
...
Toplumun şah damarına hatta iliklerine kadar işlenen senaryo tam olarak bundan ibaret.. Yani ya sokak kabadayısı gibi büyüyeceksin, belinde emanetsiz gezmeyeceksin ya da bir şirkette asistan kız... Peki başka ne olacaksın? Başka bir seçenek yok...
...
Peki Türkiye'de bilim adına kaç tane program var televizyon ekranlarında...
...
Bilim ile alakalı şimdiye kadar kaç tane festival, kaç tane aktivite, kaç tane organizasyon düzenlendi..
....
Çocuklara küçüklükten beri bilim ile alakalı kaç tane sorular soruldu, kaç tane cevap alındı...
...
Dünya devletleri yapay zeka teknolojileri ile yollarına devam ediyor ve her geçen gün çalışmalarına bir yenisini daha ekliyor.. Anadolu'da yaşayan insanlar ise Ramazan ayı geldiğinde 'Hocam sigara içmek orucu bozar mı? Hocam sakız çiğnemek orucu bozar mı? Hocam diş fırçalamak orucu bozar mı? Gibi artık gülünç soruları sormaktan öteye geçemiyor...
...
Köşe yazılarımı takip edenler elbette bileceklerdir ki ben her şeyden önce birey olunması gerektiğini söylüyorum. Önce birey olacaksın ondan sonra bir inancın olacak.. Bu inançtan kastım ise sadece Müslüman olacaksın diye bir kaide yok.. Tanrıya inanmak bir inanç olabileceği gibi inanmamak da bir inançtır. (Türkiye'nin yüzde 99'u Müslümandır deniliyor ya bu ne kadar doğru? Bu oran son yıllarda iyice azaldı...)
...
Şimdi ben bunu söyledim diye bana hemen kızmayın.. Sokaklarda gezdiğinizde ya da sokak röportajlarını izlediğinizde yaşları 15 ile 25 yaş arası değişen kişilere din ile alakalı özellikle de Müslümanlık ile alakalı bir soru sorulduğunda çok rahat bir şekilde 'Ben Müslüman değilim, ben ateistim, ben deistim' gibi cevapları çok rahat bir şekilde verebiliyor. Ortada apaçık böyle bir gerçeklik varken şimdi siz kalkıp da benim burada inanç ile alakalı söylemiş olduğum şeylere lütfen kızmayın...
...
Bilim ile inanç çok farklı şeyler olmakla beraber birbirinden bağımsız olarak da düşünülemez.. Örneğin İslam dünyasına baktığımızda İbni Sina, Farabi, gibi alimler sadece İslam coğrafyasını değil aynı zamanda bütün dünyaya yön verecek çalışmalarını eser olarak bırakmışlar...
...
Zamanın İslam ulemaları insan yaşamının ne kadar önemli olduğunu nakış nakış kitaplara nakş ettiler ve bu dünyadan göçüp gittiler.
Şimdiki zamanımıza baktığımızda Diyanet İşleri Başkanlığı hangi konular ile gündeme geliyor?
Bir din görevlisi ya da din kurumunun başında bulunan kişi neden daha fazla çok korunmak ister, neden etrafında koruma ordusuyla gezme ihtiyacı hisseder? Ne o yoksa arkasında namaz kılan Cami cemaatinden biri ya da birilerinden mi çekiniyor? Ya da kendisine bir saldırı gelmesinden mi korkuyor? Diyelim ki evet... Tamam da cami cemaatinden ya da sokaktaki herhangi bir vatandaştan kendisine zarar gelecek neleri yapmış olabilir ki ya da neleri söylemiş olabilir ki? Din adamı demek etrafa huzur, güven ve maneviyat saçan kişi demek değil miydi? Ondan sonra Kızıl Goncalar ve Kızılcık Şerbeti dizileri vay efendim neyi anlatıyormuş...
* Diyanet İşleri Başkanı ilk başta Mercedes marka arabaya binemediği için sitem ediyordu,
* Diyanet İşleri Başkanı’nın kızı sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda euro ve doların çok yükseklerde seyrettiğini ve bu sebeple çocukları ile birlikte şöyle gönül rahatlığı içerisinde yurt dışına seyahat edemediğini söylüyordu,
* Diyanet İşleri Başkanı’na Arapça soru sorulduğunda kendisi bunun Türkçeye çevrilmiş şeklinde sorulmasını talep ediyor,
* Diyanet İşleri Başkanı Audi marka makam arabasıyla gündeme geldi...
Bütün bu parçaları birleştirdiğinizde sonuç ne mi olacak? Tabii ki de İslam'dan uzaklaşan bir nesil çok kolay bir şekilde ‘İslam'dan uzaklaşıyorum' Diyecektir.
O zaman ben size şöyle bir soru sormak istiyorum bakalım nasıl cevaplar vereceksiniz...
6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye'de 11 ili yıkıp geçen Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem yaşadık, resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanımızı yitirdik. Tamam Kur'an-ı Kerim'de zelzele ile alakalı Allah'ın kudretinin yeryüzüne tecellisi ile alakalı binlerce ayet var.. 6 Şubat'taki depreme dönecek olursak herkes farkındaysanız acaba jeoloji mühendisleri konu ile alakalı nasıl açıklamalar yapacak? Gibi merak etmeye başladılar. Naci görür başta olmak üzer Celal Şengör gibi isimlerin iki dudağı arasından çıkacak kelimeler ile teselli bulmaya çalışıyordu.. Acaba yıkıp geçen bu iki büyük depremden sonra yeni hedef neresi olacaktı? Elazığlı olan Prof. Naci Görür, kendi memleketinde daha önce deprem olacağı sinyallerini Türkiye haritası üzerinde bizzat göstermişti ve oldu da..
Bu iki isimden biri olan Celal Şengör ise Müslüman olmadığını, hatta ateist olduğunu açık açık söylüyor. Şaşırdınız öyle değil mi? Durun durun daha bitmedi... Celal Şengör, kendi dışkısını yediğini, tadını merak ettiği için bunu yaptığını canlı yayında söyledi..
Tamam tamam midenizi daha fazla bulandırmayayım...
Celal Şengör'ün kendi dışkısını yiyip yememesi bizi ilgilendirmiyor. Önemli olan bilimin özellikle deprem başta olmak üzere sağlık gibi hayatımızın her alanını ilgilendiren konularda neler söylediğini bize açıklayan bu kişilere bazen ihtiyaç duyuluyor.
Örneğin deprem zamanında jeologların ne söyleyeceği önem kazanırken Corona virüsü gibi pandemi dönemlerinde ise enfeksiyonel hastalıklarda uzman olan bilim insanlarının söyledikleri ne kadar da önemliydi öyle değil mi?
Sahi ne oldu korona tamamen bitti mi yoksa daha devam ediyor da bizim mi haberimiz yok? Yoksa tamamen kurgu muydu? Yoksa dünya nüfusunu azaltmak amacıyla laboratuvar ortamında üretilen bir hastalık mıydı? Bu konuyu bir başka yazımızda ele alacağız..
Konumuzun tamamını toparlayacak olursak Türkiye'de özellikle de televizyon ve internet ortamlarında yayınlanan dizi filmlere baktığımızda ya kabadayı olacaksın ya mafya özentisi ile büyüyeceksin ya da okumayacaksan bile.. Bir şirkette ya da bir holdingde patron olan çocuk ile aşk yaşayacaksın ve hayatını kurtaracaksın... Gibi düşünceler millete empoze edilmeye çalışılıyor..
Ne yazık ki çocuklara ve gençlere üçüncü bir alternatif bırakılmamış yani mafya ve kabadayı olmak ile zengin patron çocuğu ile aşk yaşamaktan başka bir şey bırakılmamış...
Zaman çok iyi ama insanlar çok kötü... Herkesin şapkasını önüne bırakması, vicdan muhasebesi yapması ve erdemli bir birey olarak toplum içerisinde yer alması gerekir..
Huzurla kalın vesselam...