DİNDE ZORAKİ REFORM GAYRETLERİ VE SEBEP OLDUĞU TAHRİFAT VE TAHRİBAT
Prof. Dr. M. Salih GEÇİT
Yakın tarihte üç darbe teşebbüsü devleti ele geçirme gayretiyle birlikte dinde reform yapma gayretiyle de temayüz etmektedir. Bunların birisinde politikacılar particilik adına dini bozmak istediler ama başaramadılar. Bu sefer görevi arkadan destekledikleri din adamı kılıklı şahıslar üzerinden ve dini cemaat perdesi altında yahudi, hiristiyan, İslam dininden müteşekkil eklektik ve karışık bir ılımlı İslam devşirilmeye çalışıldı. Buna paralel olarak bir de 28 Şubat sürecinde 1000 senelik müstakbel tarih boyunca İslam'ın etkisini bu memlekette kıracak bir dini pratikleri yasaklama ve dini kamusal alandan sürgün etme furyası başlatıldı. Bu zevat bazı akademisyenler desteğinde "İslam Gerçeği " adı altında sahte bir İslam anlayışı oluşturma ve geliştirmeye teşebbüs ettiler. Bu sefer işbaşında daha sonraları siyonist ve sabetaist bağlantıları olduğu iddia edilen bazı zevat vardı.
Dikkat çekici bir durumdur ki ülkemizde her bir darbenin ardından dinde reform hareketi güçlenmekte, sistem içerisinde gücünü artırmakta ve çalışma alanını genişletmektedir. Bu yeni dönemin tartışma konuları da farklılaşmaktadır.
İşte sözün burasında yine bir soru bizi beklemektedir: Acaba bu tür yeni konular tesadüfen mi gündeme gelmekte yoksa bu tür eğilimler bir yerlerden idare mi edilmektedir? Bu yeni gündem maddeleri düşünce serüveninin normal sürecinin sonucu olarak mı belirmekte? İnsan aklının ve zihninin bilgi edinme ve öğrenme ihtiyacının bir neticesi olarak mı tezahür etmekte? Yoksa belli bazı merkezlerden mi kaynaklanmakta veyahut bir takım menfaatlere mi dayanmaktadır?
Bu konuda bize ışık tutan bir şahidi dinleyeceğiz. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden emekli akademisyen Prof. Dr. Neşet Çağatay’ın “ Türkiye’de Gerici Eylemler ” adlı kitabında “İlahiyat Fakültesi Olayları” başlığı altında zamanın derin devleti ve gizli güçleri tarafından bir komplo olarak düzenlendiğine inandığımız bazı olaylar üzerinde “gericiliği önlemek ve laikliği korumak” gerekçesiyle İlahiyat Fakülteleri hakkında 1971 yılında ilan edilen bir bildiri sonucunda sistem içinde gizlenen bazı idareciler ve onları yönlendiren bazı şahıslar tarafından şu kararların alındığını ifade etmektedir. Dikkatle ve basîretle dinleyelim:
1. Toplu namazlar engellenmelidir.
2. Başörtüsü İslam'ın esası değildir.
3. Cahil halk eğitilmelidir.
4. Kızlar okula gönderilmelidir.
5. Bedel yoluyla hacca gitme fetvası vererek Araplara para kazandırılacağına vatandaşı memlekete döviz kazandırmaya teşvik etmek gerekir.
6. İskat-ı salat dinde yoktur.
7. Başörtüsü, sakal, bere, fes, sarık dinde yoktur. Bunlar güneş sıcağına karşı zamanla icat edilen örf ve adetlerdir.
8. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda reformlar yapılmalıdır.
9. Halkın din anlayışı, kültürü, maneviyatı, adetleri, ahlaki bir standartta birleştirilmelidir.
10. Skolastik medrese eğitimi gericileri yetiştirdiği için kaldırılmalıdır. Tevhid-i tedrisat kanunu sıkı bir şekilde uygulanmalıdır.
11. Yüksek İslam Enstitüleri mezunları yerine İlahiyat Fakültesi mezunları resmi görevlere atanmalıdır.
Burada geçmişten günümüze değin dine müdahale eden bazı merkezlerin bulunduğu, bu merkezlerin dinî teşkilat, cemaat, cemiyet, özellikle de Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat Fakülteleri üzerinde etkili oldukları açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Gündem değiştiren ve yeni konuları tartışmaya açan bir darbe de 28 Şubat post modern darbesi oldu. Darbe öncesi bazı akademisyenlerle bir toplantı yapıldı ve sipariş üzerine bir kitap yazdırıldı. "İslam Gerçeği" adı verilen bu kitap bugünden önceki İslam anlayışı gerici ve yanlış bir anlayış olarak nitelemiş, Kuran'daki ahkâm ayetlerinin bizi alakadar etmeyip cahiliye dönemi Arapların bağladığını ifade etmeye, mevcut dini hükümlerin bir kısmının artık yürürlükten kalktığı ve bizi bağlamadığı için yerine yeni hükümlerin insanlar tarafından konulmasını tavsiye etmeye çalışmıştır.
Burada bir haberi de kısaca nakletmek uygun olacaktır. Haberde özetle şu ifadeler geçmektedir:
“Eski Diyanet İşleri Başkanı ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu, geçtiğimiz günlerde anılarını anlattığı bir kitap yayınladı. Yazıcıoğlu, kitabında 1995 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi yayınları arasından çıkan ve çıktığı dönemde büyük ses getiren 'İslam Gerçeği' kitabının dönemin Milli Güvenlik Kurulu'nun talimatıyla basıldığını açıkladı.”
O dönemi tanıyanlar ve bu dönemdeki teolojik tartışmalardan malumatı olanların da hatırlayacakları gibi, bu kitapta Kur’an’daki ahkâmın günümüzde geçerli olmadığı, medeni hukuka geçişle birlikte İslâm Şeriatı’nın artık yürüklükten kalktığı bazen açıkça, bazen de ima ile beyân edilmektedir.
Sonuç olarak konuyu özetlersek şu hususlara dikkat çekmek zorundayız:
1. Türkiye'de ve diğer İslam ülkelerinde belli bazı darbeler sonrasında dini alanda yapılan bazı reformlar, yalnızca fikir seviyesinde değil, eğitim kurumları ve dini teşkilatlar gibi yapısal düzeyde de köklü değişimlere yol açmıştır .
2. Bu girişimler, toplumun günümüzdeki din algısı üzerinde de oldukça etkili olmakta, insanlar arasında tartışma, hesaplaşma, ötekileştirme, hatta tekfir etme gibi toplumun birlik ve beraberliğini yok edecek kalıcı ve olumsuz etkilere neden olmaktadır.
3. Şu da bir gerçektir ki, bu tür gayretlere girenler sırtlarını dayandırdıkları güçlü merkezlere, o merkezlerin kendilerine sunduğu büyük sermayelere, son derece ileri derecedeki geliştirilmiş stratejik hesaplara rağmen halk içerisinde bekledikleri ve umdukları neticelere her zaman ulaşamamaktadır . Bu tür çabaların çoğu sefer başarısız kaldığı ve halk tarafından kabul görmediği de bir gerçektir. Ancak bu gayretlerin tamamen etkisiz olduğu da söylenemez.
O halde dini herkesin resim çizdiği bir yağlı boya tablosu gibi görmemek gerekir. Allah'ın dininin kitabı, kuralı, helali, haramı, kendine özgü yapısı vardır ve bu yapıya saygı göstermek gerekir. Tarih şahittir ki dini tahrif edip kendi menfaat ve maslahatina göre şekillendirenler amaçlarına ulaşamamışlardır.