Prof. Dr. M. Salih GEÇİT

EMPERYALİZM, ORYANTALİZM VE SÜNNET DÜŞMANLIĞI

Prof. Dr. M. Salih GEÇİT

Çağımızdaki hadis ve sünnet düşmanlığının dayandığı harici bir sebep olarak oryantalizm görülmektedir. Filistinli Hristiyan asıllı Edward Said'in "Emperyalizmin Keşif Kolu" şeklinde tavsif ettiği Oryantalizmin Hadisler Aleyhinde Şüphe Uyandırma Gayretleri son bir kaç asırdır aşırı şekilde yoğunlaşmıştır.

Oryantalistler yani İslam ve müslümanlar hakkında kitap yazan, araştırma yapan gayri müslimlerin bu konuda en sık başvurdukları metot, genelde İslam dini ile ilgili olarak, özelde de hadis ve sünnetle ilgili olarak şüphe uyandırma gayretleridir. Bu nedenle Hadis aleyhtarı temâyülünün çağımızda yeniden gündeme gelmesinin en önemli sebebinin oryantalistlerin bu konuda uyandırmaya çalıştığı şüpheler olduğunu söylemek abartı olmaz.

Burada bir soru gündeme gelmektedir: Oryantalist hareket müslüman olmadığı halde neden İslam, Kuran, Hadis, İslam Hukuku, Siyer ve diğer İslami ilimlere bu kadar ilgi ve alaka duyma ihtiyacı hissetmektedirler?

Bu sorunun cevabı açıktır: Oryantalizmin İslâmî ilimlerle ilgilenmesinin sırf bilimsel bir çaba olmadığı, bunun arkasında İslâm dünyasına yönelik işgal ve sömürü politikalarının alt yapısını hazırlamanın mevcut olduğu gerçeği günümüzde inkâr edilemeyecek derecede malum ve maruftur. Bu konuda birçok eser yazılmıştır ve hepsi de istişrak hareketinin ilmî elbise giymiş bir siyâsî cereyan olduğunu ifade etmektedirler. Konu ile ilgili yazılmış en önemli eserlerden birisi de Edward Said’in “Oryantalizm” kitabıdır. Bu kitapta Said, oryantalizmi son tahlilde “Emperyalizmin keşif kolu” olarak nitelemektedir.

Oryantalizmin hadis konusundaki tavrını da şu şekilde özetlemek mümkündür:

• Batı'da XIX. yy.’ın sonlarına kadar hadislerin büyük çoğunluğunun sahih olduğuna inanılıyordu. Hatta Müslümanların geliştirmiş olduğu “isnad sistemi’nin” dünya tarihindeki en güvenilir ve en sağlam haber aktarma metodu olduğunu itiraf etmekte idiler.

• Hollandalı ilim adamı Dozy (1820-1889) hadislerin yarısının gerçekten Hz. Peygamber'e ait olduğunu tahmin etmekteydi. Daha sonra tam tersi bir görüş hâkim olmuş ve hadislerin büyük çoğunluğunun, Hz. Peygamber sonrası dönemlerin ürünü olduğu söylenmeye başlanmıştır. Goldziher, Dozy'nin görüşünü kabul etmenin zor olduğunu belirtir. Ona göre hadislerin büyük çoğunluğu sonraki zamanların ürünüdür. Goldziher şöyle demiştir: “Hadisler, doğrudan Hz. Peygamber’in öğretileri değildir. Ancak onun öğretileri, hadis kitaplarından çıkarılmak suretiyle ortaya konabilir. Bu rezerv, en titiz hadis kaynakları için dahi geçerlidir. İslâm öğretilerinin gelişim aşamalarını öğrenmemiz için bu rivâyetler büyük değer taşımaktadır. Bizim için bu belgeler, daha çok, İslâm’ın en eski âlimlerinin Peygamber’in ruhu doğrultusunda oluşturdukları öğretilerin bir belgesidir.”

• Caetani ise, Goldziher'i tamamen destekler. D. S. Margoliouth Hz. Peygamber'in geriye Kur’an dışında hiçbir sünnet ya da hadis bırakmadığını iddia eder.

• Brockelman, hadislerin büyük çoğunluğunun İslam'ın zuhurundan iki asır sonra ortaya çıktığını, bu sebeple Hz. Peygamber'in inancı için onların büyük bir kaynak olarak kullanılmasından sakınmak gerektiğini ifade eder.

• Bazı yazarların özel konularda yoğunlaştıkları da görülmektedir. Bu cümleden olarak H. Lammens, Hz. Peygamber'in hayatıyla, J. Schacht fıkıhla ilgili hadislerin sonradan nasıl uydurulduğunu ortaya koymaya çalışmışlardır.

Bütün bunlar, Hadis ve Sünnet konusundaki objektif kriterlere ve hadis usulü ilmine aykırıdır. Bu iddilarin bilimsel yönü oldukça zayıf olup ideolojik ve siyasi saikleri oldukça güçlüdür. Bu nedenle batı dünyasında hadis ve sünnet hakkındaki çalışmaları salt bilimsel çalışma olarak değerlendirmek, akademik tarafsızlık açısından objektif değerlendirmek mümkün değildir.

Burada bize düşen görev, İslam hakkında bilgi verme gayretinde olan bir gayri müslimin kitabını, kitabındaki iddiaları hemen kabul etmeyip ciddi bir bilimsel tenkitten geçirmek, aklî muhakeme ve mantıkî kurallar çerçevesinde sorgulamaktır. Başka bir dille, onlar bizi ve kaynaklarımızı sınırsızca sorguluyor ve insafsızca yargılıyorlarsa, biz de onların kaynaklarını sorgulayalım.

Ancak burada bizimle onlar arasında bir fark var: Bizim tenkit ve sorgulamamız insaf ve adalet çerçevesinde olmak zorundadır, zira bu tavır dinimizin emridir. Ancak onlarda insaf ve adalet her zaman riayet edilen bir kriter olarak kabul edilmez. Onlar bu konuda da amaçları için bir çok aracı meşru ve mubah görürler.

Sonuç olarak Yüce Allah'ın şu ayetini hatırlatalım:

"Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında 'inandık' derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: 'Kin ve öfkenizle ölün.' Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir." (Al-i İmran Suresi, 3/119).

Yazarın Diğer Yazıları