Prof. Dr. M. Salih GEÇİT

SÜNNET İNKARCILIĞINA KARŞI SELEF ULEMASININ TAVRI VE TEPKİSİ

Prof. Dr. M. Salih GEÇİT

Daha önceki yazılarımızda açıkladığımız gibi Sünnet inkarcılığının ilk nüvelerinin çıktığı ilk zamanlarda Sahabe ve tabiun nesli gereken tepkilerini göstermişler, bu iddia sahiplerine itibar edilmemesi gerektiğini beyan etmişlerdir. Aynı tavrı Selef Ulemâsı da kendi dönemlerinde göstermiştir. Aşağıda bu konudaki bazı örnekler vereceğiz.

İslam tarihinin erken dönemlerinde Sünnet inkarcılığı temayülü zuhur ettiğinde Tıpkı sahâbîler gibi, selef ulemâsı da bu tür aşırılıklarilın toplum içinde yayılmaması ve bilgi düzeyi yetersiz olan insanların aldanmaması için insanları onlara karşı uyarmış, Allah’ın kitabına ve Rasûlullah’ın Sünnetine davet etmişlerdir. Bu konuda birkaç örnek vereceğiz;

a. Selef ulemâsının ilk olarak ilâhî sıfatlar konusunda tavrını ortaya koyduğunu görmekteyiz. Nitekim ilk öncüleri olan Abdullah b. Ömer, Şa’bî, Hasan-ı Basrî, Ca’fer-i Sadık, Ebu Hanîfe ve Şafiî gibi zatlar kaderî görüşleri eleştirip Allah’ın ilim, kudret, hayat, irâde, işitme, görme, kelâm gibi sıfatlarını ispat etme ve ezelî sıfâtlarını itirâf etme şeklinde görüşlerini açıklamışlardır. İkinci aşamada sıfâtların te’vîlini doğru bulmayan ve teşbihe de düşmeyen Selef mensuplarından Malik b. Enes (v. 179/795), Ahmed b. Hanbel (v. 241/855), Sufyân-ı Sevrî (v. 161/778), Süfyân b. Uyeyne (v. 198/819) ve bunlara tabi olan selef ulemasının Cehmiyye, Kaderiyye ve Zendekaya yönelik tenkitlerini yazılı eserler halinde görmekteyiz.

b. İmam Şafiî, Cimâu'l-ilm kitabında bütün haberleri ve haber-i hassa dediği haber-i vahidleri reddeden kimselerden bahseder. Öyle anlaşılıyor ki, bu kimselerin itiraz noktası, haberlerin sübutundaki şüpheleridir. Nitekim şöyle demektedir: “İnsanların âlim adını verdiği hiç kimsenin Rasûlullah’ın emirlerine uymanın ve verdiği hükümlere teslim olmanın Allah (c.c.) tarafından farz kılındığına itiraz ettiğini duymadım” Yine Şafiî er-Risâle adlı eserinde Sünnet karşıtlarına karşı âyet ve hadislerden hareketle cevaplar vermekte, bu konuda yapılacak tartışmalar için kapsamlı bir metodoloji sunmaktadır.

c. İbn Kuteybe, Tevîl'inde bazı hadislerin Kur'ân-ı Kerim'le diğer hadislerle, akılla ve tecrübeyle çeliştiğini iddia ederek bunları reddeden kimselerin iddialarını ele alıp cevaplandırmaya çalışmıştır.

d. Osman ed-Darimî, Bişr el-Merisi'ye yazdığı reddiyede; hadislerin asr-ı saadette ve hulefa-i raşidin döneminde yazılmamış olmaları veya daha sonra yazılan hadis kitaplarına art niyetli insanların sokuşturmada bulunmaları gibi gerekçelerle bazı hadisleri redde kalkışan kimselerden bahsetmiştir. Bu mektubunda söz konusu itirazı, hadislerin asr-ı saadetten itibaren yazılmaya başlandığını örnekleriyle anlatarak cevaplamaya çalışmıştır

e. İdâre ve yaşantısında Kur’an ve Sünnet’i esas alan Ömer b. Abdilazîz, düşüncelerinde de Kur’an ve Sünnet’i esas almıştır. Onun bize bıraktığı “er-Risâle fi’r-Red ale’l-Kaderiyye” adlı eseri itikadî ve siyâsî görüşlerini tanımamıza imkân vermektedir. Bu eser, Ehl-i sünnet çizgisinde yazılmış ilk eser olarak kabul edilmektedir. Eser isminden de anlaşıldığı gibi özellikle Kaderiyye anlayışına cevap vermekte, bu arada Cebriyeyi de eleştirmekten geri durmamaktadır.
İşte bu ve benzeri örnekler, selef ulemasının da Müslümanlar arası tefrikaya sebep olacak, insanların zihinlerinde şüphe uyandıracak, İslâm dininin iki temel kaynağı olan Kur’an ve Sünnet’ten ziyâde Yahudi, Hıristiyan, Mecûsî ve diğer irili ufaklı dinlerin teolojilerinden kaynaklanan ve onların etkisiyle Müslümanlar arasına sızan teolojik tartışmalara karşı tepki gösterdiklerini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır.

O halde bugün de bu tür itirazların belli bazı çevrelerce dile getirilip güçlü medya vasıtaları üzerinden topluma yaydırılması gayretlerine karşı hepimizin uyanık olması, ulemanın halkı uyarması, halkın da sahabe, tabiun ve selef olmasına inanıp güvenmesi, onların yolunu takip etmesi gerekir. Halkın da sahabe, tabiun ve selef olmasına inanıp güvenmesi, onların yolunu takip etmesi gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları