AMANSIZ VE ACIMASIZ KIRBAÇLARIN ZULMÜ ALTINDA ZAYİ OLMUŞ BEDENLER...
Raif Medetoğlu
Bilad-ı islam coğrafya'sında yıllardır gördüğümüz ve şahid olduğumuz tek şey bela, felâket ve hususen, zülüm güçlünün güçsüze karşı kullandığı en amansız bir kırbaç olmuştur.
Sefaletin hâkim olduğu bir cemiyet hayatında nerede nasıl bir hata yapıldığını topyekûn sorgulamak mecburiyetindeyiz...
Umutsuzluk ve çaresizliğin pençesinde geçirdiğimiz yıllar bu ümmeti çok yordu.
Ümmetin önde gidenleri ittihad-ı islam çatısı altında tevhid meşalesini yakan peygamberi zişan efendimizin ortaya koyduğu prensiplerden yola çıkarak müşterek noktada birlik olması gerekmez mi ?
61 yıldır baas rejiminin Suriyeli müslümanlara yaptığı işkence gün yüzüne çıkınca adına medeni dünya dediğimiz sahtekar düzenbazların resmen görmedim ve duymadım numaralarına yatması bize yabancı değil.
Esad'ın işkencehanelerinde binlerce insan acımasızca katledildi.
Bu katliamı yapan fail Esad bir başka zalim Rusya'nın himayesi altında kirlettiği Dünya'da nefes alıp vermektedir.
Biz âlemi İslam olarak bu işkence ve zulümlerin tekrar etmemesi için nasıl bir tedbir almamız gerekiyor ?
Buna dur diyecek imanı, imkanı,cesareti ,asaleti ve dirayeti göstermek için bir vücudun azaları gibi ahenk içinde hakkın hatırını yüceltmek zorundayız...
Daha evvel buna benzer işkenceleri 1980 yıllarında ve öncesi Türkiye'sinde toplum olarak acı tecrübelere sahibiz.
Tarihi vakıa olarak kayıtlarda ve hafızalarda hâlâ duruyor.
1947 yılından itibaren Filistin'de başlayan ve âdeta soykırıma varan derecede belkide yeryüzünün en gaddar olaylarını Filistin topraklarında görmek içimizi titreten bir düzeydedir.
Miyanmarda, Doğu Türkistan'da, Irak'ta kimbilir daha nice bilinmeyen Dünya'nın muhtelif yerlerinde inim inim inleyen müslüman kardeşlerimiz var...
Açıkçası kelimeler bu acıları tarif etmeye yetmiyor.
Ne yazıktır ki,hiç birine ümmetin liderleri başta olmak üzere himmet edemiyoruz.
Bu zulme dur diyemiyoruz.
Halk olarak elimiz onların yaralarını sarmaya yetişmiyor.
Çünkü ; Bizdeki zaafı iman vicdanın çürümesine, merhametin yok olmasına vesile olmuştur.
Toplumsal hayatımızı zehirleyen günah girdabı bizleri hareketsiz kılmıştır...
Haddi zatında güyya özgürlükçü insan hakları savunucularının ,sahtekar demokrasi havarilerinin, bugün ki dünya düzeninde emperyalist kudretin mümessili zalimlerin çıkarları neredeyse orada çadırlarını kurduklarını biliyoruz...
"Bunlardan Meded beklemek ahmaklıktır."
Dostlar!
Medeni milletlere medeniyet dersi veren çağlara ışık saçan ve Hira mağarasında yükselen sese kulak vererek dünya'ya yeni bir nefes olmak zorundayız...
Ümmeti Muhammed hüviyeti asliyesine dönmedikce bu derin sancılar devam edecektir.
Günümüz dünyasında insanlığın özellikle müslümanların asıl ızdırabı içinde bulunduğu sıkıntılı durum ,kâinatın efendisi insanlığın hidayet ve saadetine vesile olan ,âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberler gerdanlığının incisi, Muhammedül emin( as)
Tam manasıyla tanıyamamış onun hakiki ve manevi şahsiyetini bilememiş ,hususen Kur'an'a dayalı ortaya koyduğu asil ve yüce prensipleri kendine rehber etmeyişimizden bu buhranları topyekûn yaşamaktayız.
İnsanlık onu anlamadıkça , sevmedikçe bu buhrandan kurtulması mümkün değildir.
" İnsanlık onu (asm) anlamak zorundadır"
Bu kadar kamçı,bu kadar şefkat tokadı hâlâ bizleri dergâhı rahmete sevk etmiyorsa biz ne vakit bu gaflet çukurundan çıkmak için bir çabanın içine gireceğiz?
Müslüman toplumlar kendilerini ciddi bir muhasebeye tâbi tutmaları lazımdır.
Allah'a isyanın getirdiği büyük hataların neticesini ve faturasını çok ağır ödüyoruz
Bu hatalar yıkılışımıza sebep olurken, hâlâ huzurumuza sebep olacak ,anarşizmi ortadan kaldıracak iman ve Allah'a itaatin bolluk ve bereketinin idrakinden çok uzaktayız.
Bu çektiğimiz musibetler bizleri Allah'ın rahmet dergâhına sevk etmiyorsa ve hâlâ kurtuluş reçetesini bu belaların müsebibi olan kapılarda aramak ne kadar büyük bir ahmaklıktır...
Unutmayınız ki ;
Bu maddi ve manevi musibetlerin ana kaynağı imansızlık,dine aykırı ve Allah'ın emirleri , tavsiyeleri dışındaki hâl ve hareketlerin bizzat içinde bulunmak, kalbi hastalıklar ve kötü ahlak gibi nedenlerdir.
Bu musibetleri Allah'a yakınlaştıran birer kampçı hükmünde görmek gerekir.
Ehli iman kendi penceresinden musibeti veren Allah'tır.
Allah bir kuluna musibet verirse elbette mükâfatını da kat kat verir.
İslam peygamberinin zincirinden çıkan dini bırakan toplumsal hayatı zehirleyen anarşizmi ve huzursuzluğu tetikleyenlerin bela ve zulmüne maruz kalmamak için sulh, adalet, huzur, insana büyük bir değer veren islam sancağı altında birlik olmaktan başka çare görünmüyor.
Umarım tekrar hüviyeti asliyesine dönmüş bir millet olarak yeryüzünde adaleti ve huzuru temin eden güçlü bir devlet nizamını tesis etmek ülkemize nasip olur...
Selametle kalınız...