YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU (3)
Raif Medetoğlu
Lütuf ve keremi sınırsız olan Rabbimizin insana en büyük ikramlarından biri'de onu ilim, irfan, farklı meziyetler ve marifetler ile donatmasıdır.
Hiç kuşkusuz insanın embriyo ile başlayıp ölüm ile son bulan hayat hikayesi daima öğrenmek ile kemal bulmuştur.
Çünkü ,hayatın her safhasında yüce Rabbimiz bize yeni bir bilgi akışını sağlayarak, hayatımıza değer katmış ve bu süreci mükemmel bir surette daimi hâle getirerek ihsan ve ikramını diri tutmuştur...
Bu lütuf kalplerde ve dimağlarda yeşeren ilahi idrak, ilim,irfan, güzel ahlâk ile birlikte bütün meziyetlerin marifet ve muhabbet yoluyla hayatımıza derin bir anlam kattığını ve Kur'an hakikatlerini tefekkür ve tahsil etmekle müşahade ediyoruz...
Allah'ı bütün sıfatları ile tanımak ve bilmek kalbin manevi yükselişini ve inkişafını netice verdiğini biliyoruz.
Kulu kiymetsizlikten,faidesizlikten kurtarıp Rabbinin indinde iyilerin ve kamillerin derecesine yükseltiğini salih ve bahtiyar kulların tavrından görmek mümkündür.
Allah'ı bilmek Kur'an ayetlerini anlamak,
Hiç kuşkusuz sünneti seniye'ye aşk ile sarılmak efendimizin o aziz tavrına ve hatırasına sahip çıkmak manevi yükselişe vesile olur.
Tarih boyunca Allah'ın insanlığa ikram ettiği ilim,irfan ile marifete sahip çıkan medeniyetler kalemle ilmi tahsil ile birlikte yazı ile not almak suretiyle istikballerini aydınlatmışlardır.
Bu hikmete binaen kalemle öğrenme gerçeği, hususi olarak islam medeniyetinin inkişafına vesile olduğu gibi,daima ilahi bir hoşnutluğu içinde barındırmıştır.
Her şeyi hakkıyla bilen ,
Her şeyden hakkıyla haberdar olan,
Her şeyi hakkıyla gören,
Her şeyi hakkıyla işiten Allah ,okumanın yazmanın ,öğrenmenin ehemmiyeti üzerinde durmuş ve her şeyin kayıt altına alınmasından ve bilginin nesilden nesile Allah adına aktarılmasından son derece memnun ve razı olduğunu söyleyebiliriz...
Ancak; Âlemi İslam'ın şuan söz konusu yazımızın içeriği ile bağlantısı ayrı bir tartışma konusudur.
Oraya girersek yazımız uzayacak onuda başka bir yazıda ele alırız inşallah...
Nitekim ,kaleme ve kelam ehlinin satır satır yazdıkları üzerine yemin içen cenabı mevlamız bilginin makbuliyetine dikkat çekerek ilk nâzil olan ‘Alak sûresini “Oku!” emriyle başlatmıştır.
Ve yine 52 ayetten oluşan kalem sûresinde “kaleme ve onunla satır satır yazılanlar üzerine yemin ederek devam eder"
Şu bir gerçektir ki ,yukarıda söz konusu ayetlerde islâm medeniyetinin okumaya, yazmaya, ilim, tahsiline ve bunların yazıya geçirilerek nesilden nesle aktarılmasına verdiği ehemmiyet tarihi bir değerdir.
İnsana insanlığını öğreten, mâna ve maddesiyle, dünya ve âhiretiyle birlikte hayatı anlamlı kılan böyle emsalsiz kıymetteki Kur’an ayetlerindeki nimeti görüpte onu yalanlayan ve inkâr edenlerin içinde bulunduğu ahval son derece vahim ve azabı celp edecek cinstendir...
İslamiyette insanlığın maddi ve manevi yükselişinin yolu kalemle ilim tahsilinden geçiyor.
Bilginin en küçük kırıntısına dahi ihtiyaç duyduğumuz bir asırda yaşıyoruz...
Doğrusu kalem ile yazı olmazsa insanlık istikamettini kaybedecektir.
Zira mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'in verdiği derin ve anlamlı mesaj kıyamete kadar insanlığın saadetine vesile olacaktır.
Hiç kuşkusuz bu gerçek dipdiri delilleri ile birlikte meydandadır..
Haddi zatında "OKU" emri ;
hira mağarasında yükselirken okumanın ve ilim tahsil etmenin faziletide cemiyet içinde anlam bulmuştur.
Aynı zamanda ilahi ferman olan bu ayetler bütün insanlık âlemine çok ciddi bir mesuliyet yüklemiştir.
Cenabı hakkın kerim sıfatı ihsan ve inayet sahibi olduğunu ve bize her şeyin en iyisini ve faydalısını yarattığını bildiriyor.
Kerem ve cömertlikte en üstün olan Allah sayısızca iyilikleri ile insana manevi ikramlarda bulunmaktır.
Bu bakımdan gerçek ilmin temel kaynağı olan İslâm’ı öğrenmek ve mârifetullâha ulaşmak bizim omuzumuza yüklenen bir mesuliyettir.
Allah'ın adıyla elde edilen bilgiyi yine onun namına bildirmek ve yaymak hakikat ehlinin üzerine düşen bir görevdir.
Peki insan, kendine lütfedilen bu büyük nimetlerin kıymetini gereğince takdir edebiliyor mu ?
Hayır !
Gerçek şu ki insan azgın ve tahripkâr bir canavara dönüşmüştür.
Cenabı hak kendisini yoktan vücuda getirmekle ve bilmediklerini öğretmekle büyük bir ikramda bulunmasına rağmen,insan Rabbinin nimetlerini unutmuş bütün meziyetlerin kendisine ait olduğunu zannetmiştir.
Kimseye muhtaç olmadığını düşünür.
Hatta maddi ve manevi bütün her şeyin Rabbine ait olduğunu unutur.
Allah'a muhtaç olmadığı gafletine kapılır.
Bunun en açık delili Allah'ın elçisi olan peygamberi yalanlaması ve Allah'ın kelamı olan Kur'an'ı Kerimi red ve inkâr etmesi değilmi ?
Böylece yeryüzünde burnu iki karış havada kibir ve gurura kapılarak azgınlık ve fitne ateşini körükleyerek toplumsal ve sosyal dokuya zarar vermiştir...
Böyle davranmakla çıkmaz sokaklara girerek helâkına zemin hazırlamıştır.
İblis ve onun işçileri olan kârun ve be'lam gibi haddini aşan ve malı ile mağrur olmuş malı, mülkü, makamı ve ilmi kendim çalışarak kazandım diyerek,Allah'ın lütuf ve keremini kendine mal ederek nankörlük etmiş ,enaniyet gibi fena sıfatlar ile nefsine yenik düşerek kendine yazık etmiştir.
Hiç kuşkusuz;
Bir damlacık sudan, rahme tutunmuş basit bir maddeden yaratılıp neticede en güzel biçimi alan insan, ilâhî kudret karşısındaki hiçlik ve acziyetini hiçbir zaman unutmamalıdır.
Çünkü her ferdin dönüşü mutlaka ve kaçınılmaz olarak Rabbine olacaktır.
Bu dönüş bir ihtardır.
Hak âşığı ârif kullar için bir vuslat müjdesi iken, gâfiller için büyük bir ikaz ve tehdittir...
Rabbim mahşer gününde mahcubiyet içerisinde kusur ve ayıpları meydana çıkarılmış
Kepaze olmuş kimselerden eylemesin...
Amin...