
Teravih Namazlarımız ve Ortadoğu
Veysel Çağlar
İlk teravih namazını kılmak için hepimizin içi kıpır kıpır olur. Camilere, mescitlere akın eder, büyük bir heyecanla namaza dururuz ve tesbîhat bitene değin sabırla ibadet ederiz.
Birkaç gün sonra vitir namazı biter bitmez, kendimizi yorgun hissederiz ve tesbîhatı beklemeden camiden ayrılırız. Birkaç gün sonra ise vitir namazını kılmadan ayrılırız.
Gün geçtikçe saflarımız azalır.
Teravih namazının on beşine gelince, camilerimiz yarı yarıya fire verir, derken Kadir Gecesi’ne kadar cemaatin üçte ikisi kayıplara karışır.
Mübarek Kadir Gecesi gelince camilerimizi hıncahınç doldururuz. Hepimiz dua abidesi kesiliriz. Tebrik mesajları atarız. İki saatlik ibadet ve vakit geçirme süremiz dolunca, hemen bayram moduna geçeriz.
Teravih namazının son gününe kadar imam hatip, müezzin, ömrünün son demlerini yaşadığını tahayyül eden bazı büyüklerimiz ve birkaç samimi Müslüman dışında kimseler kalmaz.
Camiye ilk teravih namaza gittiğim gün ile son günü düşününce, aklıma Müslümanların Ortadoğu’daki hali geldi. Muazzam bir inanç ittifakı ve Medeniyetin vücut bulmuş hali gibi bir Ortadoğu...
Akşam evlerin kapıları kilitlenmez,
Cuma ve diğer namaz vakitlerinde dükkânların kapıları kapatılmaz,
Tezgâhlar toplanmaz, sofralar gayrı kurulmazdı.
Gün geçtikçe bu şanlı ittifak yerini yavaşça tefrikaya bıraktı:
Kilitlenmeyen hanenin huzuru kaçtı,
Tezgâhlara bekçiler selam durdu,
Sofralar sıfatlara göre kuruldu.
O şanlı ittifak, gün geçtikçe tefrikanın gafletinden ötürü kan ve gözyaşı doğurdu. Yani Ortadoğu’muzda ortaklık bozuldu. Çünkü Müslümanların ve dahi inançlı insanların samimiyetleri bozuldu. Dolayısıyla birliktelik bitti ve huzur gitti.
En nihayetinde, birlikte huzur içinde yaşamında ilk kuralı; özünden kopmadan, metanetle ve inançla birlikte yaşayabilmeyi koruyabilmektir.
Aksi takdirde gün geçtikçe, güneşe bırakılan buz gibi yavaşça eriyip gider.
Bu efsunlu mazinin teşbihine dalınca, gönlüme düşen ise şu hadis-i şerif oldu:
“Allah katında amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır.” (Buhari, İman, 32)
Bizler hayatımız her alanında Rabbimizle olan bağımıza zeval getirdik. Az ve kısa sürede yaptığımız ibadetlerle kendimizi avuttuk.
Devamlılığı ahlak edinmedik ki edinmiyoruz da. Onun için gerdikçe zayıf bir ip gibi kopuyoruz. Hülasa; teravih namazları bir anlamda ahlaki duruşumuzun ve Rabbimizle olan bağımızın nişanesi gibi olmaya başladı.