İdris-i Bitlisi: Doğu Anadolu'nun Tarihçisi ve Coğrafyacısı
İdris-i Bitlisî veya Bitlisli İdris (1452-1457 – 1520), devlet adamı, tarihçi ve edebiyatçı.[2] Özellikle Yavuz Sultan Selim devrinde Osmanlı İmparatorluğu'nun doğu siyasetinde önemli rol oynadığı söylenir.Tıp, kozmoloji, felsefe, tasavvuf, siyaset, ahlâk ve tarih gibi değişik alanlarda, çoğu Farsça olmak üzere, Arapça ve Türkçe telif, tercüme ve şerh niteliğinde birçok eseri vardır. Bitlisî, asıl ününü Osmanlı sultanı II. Bayezid’in emriyle Farsça kaleme aldığı, Osmanlı tarihi alanındaki Heşt Behişt (Sekiz Cennet) adlı eseri ile elde etmiştir. Bu eserle birlikte Osmanlı tarih yazıcılığında İran ekolünü başlatmış, tarihe edebiyatı sokup süslü yazma geleneğinin ilk temsilcisi olmuştur.
Adı, lakabı ve mahlasları
Adı bazı kaynaklarda İdris-i Bitlisî, bazılarında Mevlânâ İdris, bazılarında da Molla İdris şeklinde geçer.[4] Hakîmüddin ve Kemâleddin unvanlarıyla da anılmaktadır.[3] Farsça, Arapça ve Türkçe yazmış olduğu şiirlerinde kendi adını (İdris) mahlas olarak kullanmıştır.
Etnik kökeni
İdris-i Bitlisî'nin kimi çevrelerde Hakkâri veya Bitlis Kürtlerinden olan Hüsameddin Ali adlı bir ulemanın oğlu olduğu kabul edilir. Bazı çevrelerde ise Türk olduğu ileri sürülür.[5] Akkoyunlular Devleti döneminde yaşamış olan Hüsameddin Ali el-Bitlisî, kendi milliyeti ile ilgili özel bir beyanda bulunmamıştır; ancak İdris-i Bitlisî'nin Selim Şah-nâme adlı eserinde, Osmanlı Devleti'nin bir temsilcisi olarak Kürt beylerini ziyaret ettiğini ve bu beylerle etnik bağlarının olduğunu ifade etmesinden hareketle Bitlisî'nin Kürt asıllı olduğu kabul edilir.
Hayatı
Doğum tarihi hakkında kesin bilgi olmamakla birlikte 1452-1457 yılları arasında dünyaya geldiği kabul edilmektedir.Eserlerinde kendisinden “İdris b. Şeyh Hüsâmeddin Ali el-Bidlisî”' olarak bahsedilir. Bitlis'in alim ve şeyhlerinden olan babası Hüsameddin Ali, Diyarbakır’da Bayındırlı Uzun Hasan’ın sarayında hizmet vermiş, Devleti’nin merkezi Tebriz’e nakledilince oraya gitmişti; annesi hakkında ise bilgi bulunmamaktadır. Kimi kaynaklarda “Bitlisî” nisbesinden ötürü Bitlis’te doğduğu öne sürülür; bazılarında ise babasının Akkoyunlu sarayında bulunmuş olmasından dolayı İdris’in Diyarbakır’da doğmuş olabileceği belirtilir. Son araştırmalarda Ragıp Paşa Kütüphanesi’nde bulunan bir zayiçenin sonunda İdris-i Bitlisî’ye ait olduğu belirlenen el yazısıyla yazılmış ifadede doğum tarihinin 21 Safer 861/ 18 Ocak 1457 Salı günü; doğum yerinin ise Tahran’ın hemen güneyinde bulunan Rey’in Sulukân Kasabası olduğu belirtilmiştir.
Çocukluk ve gençliğinin başlangıcında iyi bir eğitim aldığı düşünülür.Kimlerden ve nerelerden ilim tahsil ettiği kaynaklarda belirtilmemiştir. 1469’da Uzun Hasan’ın başkentini Tebriz’e taşımasıyla İdris babasıyla bu şehre taşındı. Uzun Hasan’ın ölümünden sonra Akkyounlu sultanları Yakup Bey, Rüstem ve Elvend Beylerin yanında nişancı ve divan kâtibi olarak çalıştı; bu sırada bazı hükümdar çocuklarına lalalık yaptı.Safevî Hanedanı’nın Şah İsmail önderliğinde ortaya çıkması ve Akkoyunlu Devleti’ne son vermesinden sonra Safevîlerin takibatına maruz kaldı ve Osmanlı Devleti’ne iltica etti. Osmanlı Sultanı II. Bayezid, kendisini daha önce Akkoyunlu hükümdarı Yakup Bey adına yazdığı tebrik mektubuyla tanıyor ve takdir ediyordu. İdrisî’yi iyi bir şekilde karşıladı ve maaş bağladı. İdrisî, Osmanlı sarayında II. Bayezid için özel kâtiplik ve nişancılık yaptı.
II. Bayezid’in Osmanlı hanedanına yakışır büyük bir Farsça tarih yazmasını istemesi üzerine[8] kaleme aldığı Heşt Behişt adlı eserini otuz ayda tamamladı; 1506’da padişaha sundu.[3] Eser, devlet erkanı tarafından boş yere uzatıldığı ve edebi kısımların önceki alimlerin kitap ve risalelerinden çalındığı eleştirisine uğradı. Devlet erkanı ile arası bozulan İdris, kendisine haksızlık yapıldığı, eserinin gerçek karşılığına alamadığı düşüncesine kapıldı ve Hac yolculuğuna çıkarak saraydan uzaklaşmak istedi.
Ahlat Muharebesi sırasında, sağdaki atlı İdris-i Bitlisi
Hac yolculuğu iznini ancak 1511’de alabildi. Kahire’ye ulaşınca bir süre burada kaldı. Memluk Sultanı Kansu Gavri ve Mısır uleması ile görüştü. Bazı çalışmalarını Mısır sultanına sundu[7] Şah İsmail’in yöreye hakim olmasından sonra Tebriz’den kaçıp Mısır’a yerleşmiş olan İbrahim Gülşeni’nin hizmetinde bulundu. Memlük Sultanı’nın her yerde kendisine kolaylık gösterilmesi konusunda verdiği ferman ve Sultanın yeğeni ile birlikte Mekke’ye geçti ve oraya yerleşmeye karar verdi. 1512’de II. Bayezid’in ölümü ve oğlu Selim’in Osmanlı tahtına geçmesinden sonra yeni padişahın İstanbul’a dönmesi için kendisine bir ferman ve bir miktar altın gönderdiği İdris-i Bitlisî, Mekke’den ayrıldı.İstanbul’a vardığında , Mekke’de hazırladığı mukaddime ile hâtimeyi eseri Heit Behişt’e ekleyerek Sultan Selim’e sundu; II. Bayezid zamanında devlet erkânı olup da kendisine haksızlık edenleri şikâyet edip adalet istedi. Yavuz Sultan Selim’in maiyetinde itibarlı bir konuma geldi ve Osmanlı siyasetinde aktif bir rol oynadı. Safevilerin Anadolu’daki faaliyetlerine dikkat çekerek padişahın siyasetini bu bölgelere kaydırmasında etkili oldu.Çaldıran Seferi'ne katıldı. Zaferden sonra öncü birliklerle Tebriz’e gitti, halkı Osmanlı idaresine ısındırmaya çalıştı. Tebriz’de kurulan karakol ve gözlemci kuvvetlerin komutasını da üstlendi.
İsmail taraftarları ile meskun bir bölgede kalmasını tehlikeli bulan I. Selim, kısa süre içinde Tebriz'i terk edip önce Nahçivan yoluyla Karabağ'a, daha sonra ise Batı Anadolu’ ya çekilmek zorunda kaldı. Bu arada Şah İsmail de ordusunu toparlayarak Tebriz'e dönmüş ve ünlü komutanlarından Karahan’ı Diyarbakır valisi tayin etmişti.[9] İdris-i Bitlis’i, Yavuz’un İstanbul’a dönmesinin ardından maiyetindeki yerli gönüllü askerlerle Safevî kuşatması altındaki Diyarbakır’ı kurtarmaya gitti; bu şehrin kuşatmadan kurtarılmasında hizmeti geçti.[3] Padişahın emriyle Fırat-Dicle Seferi başladı. İdris-i Bitlisi de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da aşiret beyleri ile görüşüp onları Osmanlı Devleti’ne katılmaya ikna için çalıştı. Bölgedeki Kürtlerin önce Akkoyunlular, sonra ise Safeviler ile olumsuz ilişkileri olmuştu; bu nedenle çoğunun desteğini almayı başardı.
Kürt beylerini bir araya getirmeyi başaran İdris-i Bitlisi Farsça yazdığı Selimname eserinde Kürtleri Kızılbaşlar ile savaşa teşvik ettiğini, onların da kılıç zoruna Anadolu'yu Kızılbaşlardan temizlemek için yemin ettiklerini ve bu arada 40 bin Kızılbaşın (Alevinin) öldürüldüğünü yazmıştır.İdris-i Bitlisî, 1515 yılında I. Selim'in verdiği yetkilere dayanarak Osmanlılar ile işbirliği yapmış olan Kürt beylerini vali olarak atadı ve bu dönemden de sonra onlara, valiliğin babadan oğula geçişi gibi ayrıcalık tanımış oldu.1516 yılında oluşturulan ve merkezi Diyarbakır olan Arap ve Acem Kazaskerliği görevine getirilmesi ile Bitlisî’nin başarılı çalışmaları Osmanlı'nın en büyük rütbesi olan Kazaskerlik rütbesi ile ödüllendirildi.[13] Bahsedilen kazaskerlik uzun ömürlü olmamış; bir süre sonra lağvedilerek Anadolu kazaskerliğine bağlanmıştır.
Diyarbakır valisi Bıyıklı Mehmed Paşa’nın Mısır seferinde bulunduğu sırada İdris-i Bitlisî vekâleten Diyarbakır yönetimi ile görevlendirildi. Mercidabık Savaşı’ndan sonra Diyarbakır’a dönen Bıyıklı Mehmet Paşa, onun Diyarbakır halkı üzerindeki etkisinden hoşlanmadı veya kendisinin ya da Bitlisî’nin Diyarbakır’dan alınmasını talep etti.Bunun üzerine İdris-i Bitlisî, padişahın Büyük Mısır Seferi'ne danışman olarak çağrıldı. Maveraünnehir hanlarına yazılacak fetihnameleri kaleme aldı. Mısır’ın ilhakından sonra bölgede kalarak Mısır’a Osmanlı yönetiminin şekillenmesinde rol oynadı.Mısır’a kaldığı sürece İbrahim Gülşeni’nin hizmetinde bulundu.[3] Farsça yazılmış Hayâtü’l-hayavân (Hayvanların Hatı) adlı eserin tercümesini tamamladı ve halkın Rumeli Kazaskeri Zeyrekzâde’den şikayetlerini içeren bir kaside ile birlikte padişaha sundu. Padişahın onun maddi bir beklenti içinde olduğunu sanarak bin altın bağışlamasına sinirlendi ve altınları vezirler aracılığı ile Sultana iade etti.Bu olaydan sonra İstanbul’a dönecek olan donanmayla saraya çağrılan İdrisî, ömrünün geri kalanında İstanbul’da ilmi çalışmalarla geçirdi ve Kanuni devrinde padişaha şark seferi tavsiylerde bulundu. Kasım 1520’de İstanbul’da hayatını kaybetti. Mezarı Gümüşsuyu mevkiinde, Kerim Ağa Sokağı ile Gümüşsuyu Caddesi'nin birleştiği yerdedir. İdrisköşkü Caddesi üzerinde bir çeşmesi ile günümüzde mescit olarak kullanılan bir de sıbyan mektebi bulunmaktadır.
Ailesi
Zeynep Hatun adında bir hanımla evli olduğunu bilinen İdris’in çocuk sayısı hakkında kesin bilgi yoktur. Zeynep Hatun'un Eyüp Sultan Gümüşsuyu mevkiinde bir camisi bulunmaktadır. Ebülfazl Mehmed Efendi (ö. 1574)İdris-i Bitlisi'nin oğlu olarak bilinir. Ebülfazl Mehmed Efendi, babası gibi bir alim ve I. Süleyman zamanında önemli mevkilerde bulunmuş bir devlet adamıdır.[3] Hac yolculuğu sırasında Şam'da vefat eden Ebülfazl Mehmed Efendi'nin makam türbesi banisi olduğu Cihangir Defterdar Cami bahçesinden kaldırılarak Tophane, Kılıç Ali Paşa Cami haziresine nakledilmiştir.“Emîrek” mahlaslı Mustafa Çelebi isimli başka bir oğlundan da bahsedilir.
Eserleri
Tıp kozmografya, felsefe, tasavvuf, siyaset, ahlâk ve tarih gibi değişik alanlarda, çoğu Farsça olmak üzere Arapça ve Türkçe telif, tercüme ve şerh niteliğinde birçok eseri vardır. Öğretici nitelikte Kaside ve mesnevilerinde Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Senâî, Abdurrahman-ı Câmî ve Şebüsterî’nin etkileri görülür.Asıl ününü nesir tarzında eserler ile yapmıştır.
,
Kaynak:Haber Merkezi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.