MUTLAK SESSİZLİK....
Cumhuriyetin ilanından 4 yıl sonra 1927 yılında il olan AĞRI 2027 yılında bir asrı yani ,100 yılını geride bırakmış olacak...
Aslına bakarsanız geride bıraktığı sadece yaşı değil...
Şehrin kalkınmasına katkı sağlayacak stratejik öneme sahip maddi ve manevi kaynakların istenilen oranda kullanılmadığı çok açık bir şekilde ortadadır.
Bu kentte yönetilen ile yönetenler hep birlikte daima derin bir duyarsızlık perdesi altında mutlak sessizliği tercih etmişlerdir.
Okuyan yok, düşünen yok, üreten yok, uygulayan yok...
Kahvehane köşelerinde dedikodu, çekişme, didişme, iftira ve okey masasında beyni uyuşmuş bir cemiyet varlık gösteriyorsa ,
Varın gerisini siz düşünün...
Bu şehirde Mücbir sebeplerden dolayı yaşamak mecburiyetinde olduklarını düşünen bir yığın insan var.
İmkân eline geçse bir dakika bile düşünmeden bu şehirde göç etmeyi planlayan on binlerce insan var.
Oysa ki, insan yaşadığı kenti değerli kılmak için fedakarlık yapmaz mı?
Beyler !
Allah Billah aşkına bu şehri millete sevdirecek güzel işler yapınız...
"vatan sevgisi imandandır".
"Vatanını seven görevini en iyi yapandır".
Ya bu toplum, Türkiye standartları altında bir yaşam sürdürdüğünü farkında değil,
Yada mevcut duruma kanaat ederek sükutu tercih ediyor.
Yada cehalet karanlığına gömülmüş gıkı çıkmıyor...
Ben çok gezen bir vatandaş olarak Türkiye'de ayak basmadığım il ,ilçe kalmadı.
Bir kaç ay evvel siyasi aktörlerin ve Ağrı'lı ekabirlerinde bulunduğu bir mecliste resmi verileri dayanak göstererek Ağrı'nın ülkemizin en geri kalmış üç vilayetinden biri olduğunu ifade ettim.
Sanki çok büyük bir kabahat işlemişim gibi oradan bir vatandaş siyasetçilere şirin görünmek için, hayır efendim ne münasebet Ağrı'da her şey gayet yolunda, şöyle olmuş böyle olmuş, falan filan, kem küm ederek anlatmak istediklerimizi sulandırma gayreti içine girdi.
Arkadaşlar !
Eğer bu şehir bir girdabın içinde dönüp dolaşıp aynı yerde duruyorsa kusura bakmayın küçükten büyüğe, makam mevkisine göre her kes bu ahvalden mesuldur...
Doğrusu hiç bu kadar adam kıtlığının çok derin bir şekilde his edildiği bir devrin parçası olmamıştık...
Elin siyasetçisine baktığında binlerce kitabı yuttuğu çok aşikar belli oluyor adamın bir ideali, hedefi, davası var.
Bütün varlık sebebini bunlara bağlıyor.
Bu istikamette inandığı değerler uğruna siyaset yapıyor.
Mikrofona hakim bir şekilde arkasında kitleleri sürükleyecek bir irfana sahip.
Bizimkilerde mıymıntı bir surette kem küm derinliği olmayan İlk okul seviyesinde ki, çocuklar gibi siyaseti âdeta bir müsamere meydanı gibi algılayarak yol yürümeye çalışıyorlar.
Hem iktidar partisi hem de muhalefet cihetiyle de istisnalar hariç hep böyle olmuştur...
İsmi lazım değil iktidarın vekili de bir toplantı esnasında efendim, sayın Erdoğan deyince âdeta ağzının suyu akıyor benim düğünümde bulunmuş ben ona vefa borçluyum.
Yaw arkadaş ! Seni'de Erdoğan'ıda buraya taşıyan bu milletin iradesidir.
Millet olmazsa siz bir hiçsiniz...
Neyse sadede gelelim;
Bu şehrin vicdani kanaati nerede ?
Bu şehirde yanlış giden uygulamalara itiraz edecek ortak bir akıl yokmu ?
Bu şehir kaybedecek hiçbir şeyi olmayan tuzu kuru işi gücü tıkırında olan, fakat etliye sütlüye'de karışmayan muhteris adamlardan ne zaman kurtulacak?
Bize memleket milliyetçisi, göğsünde iman ve vatan sevgisi çiçek açmış, daima bu kent için güzel şeyler düşünen ,işleyen bir Kafa, üreten bir akıl, yanlışa itiraz eden bir zihniyetin varlığı lazım...
Dostlar!
Bu şehrin zeka cephesi, entelektüel aklı mutlak sessizliğini bozmalıdır.
Bizleri konuşturan bu milletin saadetine vesile olma idealidir..
Zaman zaman içerleniyoruz.
Çünkü, içimizde tutuşan bir yangın var içimizi size dökerek su serpiyoruz...
Mesela;
Benim gibi dertlenip gerek yerel medyada ve diğer yazılı ve sosyal medyayı kullanarak memleket meselelerini yazı diliyle ifade etmeye çalışan arkadaşlarımız var.
Açıkçası bu dertli insanları bir gün karşılarına alıp dinleyen ne bir siyasetçiye ,nede bir devlet ricaline şahitlik etmedim...
Oysa ki, bu şehrin sorunlarını kendine dert edinen, memleket meselelerini namusu, şerefi, haysiyeti ve imanı kadar kıymetli bulan zamanından feragat ederek saatlerini ayırıp bir makale hazırlayan insanları önemsemek gerekmez miydi?
Onları dinlemek önerilerini not almak faidesiz ve kıymetsiz olmasa gerek.
Öyle değil mi?
Selam ve dua ile
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.