İSLAMİ TAHRİF HAREKETİNİN SİNSİ BİR HİLESİ: KLİŞELEŞMİŞ DAR KALİPLARLA MÜSLÜMAN TAVLAMA SANATI
Günümüz teolojik tartışmalarda takip edilen bir usûlsüzlük de sahip olunan görüşleri dayatmak için bazı klişeleşmiş ifadeleri kullanmaktır. Çağımızda İslam'ı tahrif ederek müslümanları önce İslam'dan uzaklaştırmak, sonra da kendilerine karşı direnen müminleri etkisizleştirmek isteyen hareketler vardır. Bunlar 14 asır boyunca oluşan İslami metodolojiyi yok sayar, kendi kafalarına göre usul ve kaideler uydururlar. Kendi uydurdukları usullere bile sadık davranmaz, keyfe ma yeşa (heva ve heveslerine göre) bazı klişeleşmiş dar kalıplar kullanır, bunlar üzerinden zihinsel spekülasyonlar yaparlar. Neticede tahrif, tebdil, tağyir işini ileri götürerek sapık ve yanlış düşünceleri sinsice yeterli bilgi sahibi olmayan müslümanlara kabul ettirirler. Aşağıda bu tür kalıplardan bir kaç tanesini örnek göstereceğiz.
• *Kur’an’a göre:* Esasında bu şekilde başlayan görüşler Kuran'ın görüşü değildir, kendilerinin Kur'an'a mal etmek istedikleri görüştür. Ama müslümanları aldatmak için cümlenin başına Kur'an'a göre ifadesini yerleştirerek bütün müfsit görüşlerini meşrulaştırmaya çalışırlar.
• *Uydurulmuş dinden indirilmiş dine:* Onlara göre bugüne kadar müslümanların sahabe tabiun, selef ulemâsı, müctehid imamlar ve diğer İslam Âlimlerinden öğrendikleri din anlayışı uydurmadır, sadece kendilerinin din adına uydurdukları şeyler indirilmiş dindir. Bu sözle aslında Hariciler gibi bütün müslümanları tekfir ederek sadece kendilerini müslüman saydıkları ortaya çıkmaktadırlar.
• *Bence* : Bu da bu tür kişilerin esasında Kuran, Sünnet, İcma ve Kıyas şekillerine dayanmadan heva ve heveslerinden hareketle boş laflar ileri sürerek bunları dine mal ettiklerini göstermektedir.
• *Kuran İslamı:* Bundan maksatları da Kuranla birlikte hadise de dayanan İslami anlayışı red etmek, Hz. Peygamber Efendimizi dinde etkisiz ve yetkisiz göstermek, Peygamber Efendimizin Sünnet ve siretini anlamsız, hükümsüz ve itibarsız göstermek, onun yerine kendilerini ve görüşlerini yerleştirmektir.
• *İdeolojik hadisçilik:* Bunlar bu ifade ile hadis âlimlerinin bilimsel kriterlere uymadığını, ideolojik tavır içinde Hz. Peygambere ait olmayan hadisleri ona nisbet ve isnad ederek ideolojik bir saplantı içinde savunduklarını iddia etmektedirler. Böylece 14 asır boyunca Kuran ve Sünnete dayalı tefsir, hadis, fıkıh, siyer, ahlak, tasavvuf gibi İslami ilimlerin hepsini devre dışı bırakmak istedikleri ortaya çıkmaktadır. Halbuki bize göre dinin temel kaynakları Kuran ve Sünnettir. Zaten Kuran İslamı, Sünnet İslamı diye ayrı bir din yoktur. Allah katında tek din İslam'dır. O da Allah'ın dinidir.
İşte bu örneklerde olduğu gibi aşağıdaki kalıp ifadeleri de kullanarak İslam dininin gerçeklerini yozlaştırma operasyonuna tabi tutarak insanları İslam'dan uzaklaştırmak için sinsi planlar kullanıyorlar:
• Kadın karşıtı söylem…
• Erkek egemen din…
• Sünnetsiz İslam…
• Muhammed ’siz İslam…
• Kur’ancılık ve Mealcilik…
• Kadercilik…
• Sembolik dil…
• Tarihsellik-hermenötik dil…
• Yeni din dili…
• Geleneksel anlayış…
• Modern anlayış…
• Ben dini yaşantımı direkt Kur’an’a dayandırıyorum! söylemi…
Bu ifadelerin her birisi tuzak ifadedir ve Hz. Ali'nin " *Hüküm Allah'ındır* !" diyerek müslümanları kafir ilan eden Hariciler hakkında söylediği gibi " *Sözleri haktır, ama maksatları batıldır* !" Bunlar da hak söz ile batıl manalar murad ederler.
Netice olarak bütün bu kelime ve kavramlar sihir etkisi yapmakta, her sözü söylemenin mubâh olduğu, her konuda ahkâm kesmenin caiz olduğu temâyülünü yaygınlaştırmaktadır. En tehlikelisi de “ _ben demiyorum, Kur’an diyor_ ” söylemiyle kişisel iddia ve görüşler Kur’an’a nispet edilmektedir. Burada şunu sormak gerekmektedir: Çağımızdaki bir insan, Kur’an mealini okuyup oradan bir görüşe vardığında bu görüşün Kur’ânî görüş veya “indirilmiş din” olmasının, buna karşın on dört asırlık fukahâ, müfessirûn, muhaddisûn, mütekellimûnun da Kur’an’ın orijinalinden okuyup istinbat ettikleri görüşlerin “uydurulmuş din” olmasının sebebi nedir acaba? Yoksa indirilmiş din iddiasında bulunanların elinde başka bir kaynak mı var? İnsanlık tarihinde sadece onlar mı Kur’an’ı doğru anlamışlar? Kendilerine özel bir vahiy mi geliyor? Kanaatimizce böyle bir temâyül çok tehlikelidir ve gizli bir nebilik veya resullük iddiası anlamına gelmektedir.
O halde mesele din, iman, Kur'an, sünnet, fetva olunca oldukça dikkatli olmak ve işi ehli olan ulemaya havale edip onlardan sağlıklı bir şekilde öğrenmek gerekmektedir. Bu nedenle dini meselelerde medya yazarları, sosyal medya fenomenleri yahut tiktok spikerlerine değil İslam âlimlerine itibar etmek gerekmektedir.
Yazımızı şu ayet ile bitiriyoruz:
" _Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun._ " (Nahl Süresi, 43. Ayet).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.