Prof. Dr. Mehmet Salih GECİT

Prof. Dr. Mehmet Salih GECİT

BAZI MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARININ ORYANTALİST YAZARLARDAN ETKİLENİŞ MUSİBETİ

BAZI MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARININ ORYANTALİST YAZARLARDAN ETKİLENİŞ MUSİBETİ

Oryantalist yazar ve akademisyenler kendi dinlerine hizmet etmek, ait oldukları medeniyetin hakimiyet alanını genişletmek ve rakip gördükleri toplumları ve medeniyetleri etkisiz hale getirmek için ellerinden gelen her gayreti göstermektedirler. Bu çerçevede Ortadoğu'da, Orta Asya'da, Afrika'da Avrupa'da, Arap Dünyasında, İran ve Horasan beldesinde, Hint-Pakistan Kıtasında İslam ve müslüman hâkimiyetini kırmak, İslami değerleri tesirsiz hale getirmek için dışarıdan yaptıkları müdahale, teşvik ve kışkırtmaların yanında bir de içeride gönüllü müstahdemler, görev misyonerleri, dahili casus ve ajanlar da yetiştirmektedirler. Bu çerçevede maddi, bilimsel, kültürel sponsorluk da yaparak ruhlarını kaptıkları, bilinç ve idrak mekanizmalarına sirayet ettikleri yerli gazeteci, yazar, akademisyen, ilim adamlarını da kullanmaktadırlar.

İşte bu çevrede bir kısım Müslüman ilim adamı ve akademisyen Oryantalizmin etkisine girmiş, onların hedeflerine hizmet etmişlerdir.

Bu yerli oryantalistlerin yabancı oryantalistlerle birlikte devirmek istediklerini en sağlam sur ve kale Sünnet kalesidir. Bu nedenle sünnetin bağlayıcılığı konusunda oldukça sağlam deliller olmasına rağmen çarpıtma ve yozlaştırma yönetmenlerini kullanarak İslam dini konusunda şüphe ve itirazlar icad edip toplum içinde yaymaktadırlar. İslami kaynaklarının sağlamlığı ve güvenilirliği konusundaki bilimsel ve tarihî deliller son derece açık olmasına rağmen batı dünyasında sözü geçerli olan son dönem oryantalist yazarlardan her ikisi de Yahudi olan İgnaz Goldziher ve Josef Schact gibi hadis ilmi konusunda bulanıklık oluşturmaya çalışan bazı oryantalistler, hadislerin üçüncü hicri asırdan itibaren yazıya geçirildiğini, bu yazıya geçirilenlerin de Hz. Peygamber’den duyulan sözler değil de ona nispet edilen sözler olduğunu, daha sonra da Hz. Peygamber ile sonraki nesiller arasındaki zaman farkının kapatılması için isnad adı verilen bir silsilenin uydurulup metinlerin başına geçirildiğini iddia etmişlerdir.

Yalan ve iftira mahsûlü olan bu iddia diğer oryantalistler tarafından mal bulmuş mağribi usûlünce hemen kabul edilip güya akademik ve bilimsel metodolojiye göre yazılmış kitaplara ve makalelere geçirildi. Onların bu yalan ve uydurma iddialarını Fazlurrahman gibi Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya gibi istişrak mekteplerinin bulunduğu ülkelere giden Müslüman asıllı bazı akademisyenler tercüme yoluyla Müslümanların gündemine taşıdılar. Örneğin Fazlurrahman “Tarih Boyunca İslami Metodoloji Sorunu” adlı eserinde Goldziher’in bu tür iddialarını şerh ede ede ispat etmeye çalışmakta, oryantalist âlimleri haklı çıkarmak uğruna sahâbe, tabiîn, etbâu’t-tabiîn ve selef âlimlerimizin tümünü peygamber adına hadis uydurmakla itham etmektedir. Goldziher’in yukarıda naklettiğimiz sözlerini “Yaşayan Sünnet” adını vererek tasdik etmektedir. Buna göre gerçekte Hz. Peygamber’den intikal eden hadisler veya sünnet yoktur. “Peygamber yaşasaydı ne cevap verirdi veya nasıl davranırdı?” şeklinde düşünen âlimlerin onun adına uydurduğu sözler vardır.

Nitekim Fazlurrahmân, Sünnet ve Hadis ile ilgili araştırmalarından çıkardığı sonuçları maddeler halinde özetlerken şu cümleyi kullanmaktan kaçınmamaktadır: “İlk dönem İslâmî Sünnetin özel muhtevası, büyük ölçüde bizzat Müslümanların ürünü idi.”

Hadis usûlü ve tarihî kitaplarında geçtiği gibi sahâbe, tabiîn, etbau’t-tabiîn neslinden olan birçok zevâtın yazdıkları hadis sahîfeleri ve risâleleri, ilk nesillerin Sünnet konusundaki hassasiyetleri, Müslümanların Peygamberlerinin hatıralarına verdikleri değer ve bu konudaki merak ve iştiyaklarını ortaya koymaktadır.

Tarihin bu konuda kaydettiği birçok delil ve örnek, tüm hadislerin sonradan uydurulduğu itham ve iftirasını tamamen çürütmektedir. Godziher gibi birisi bile bunları iyi bildiğinden sahâbenin hadisleri uydurduğundan bahsetmeyi göze alamamakta, bunun yerine hadis yazım işini Abbasi Dönemindeki bir iş gibi göstermeye çalışmaktadır. Goldziher şöyle der: “İlk dönemde Arap yazısı gelişmemiş olduğundan Hz. Muhammed’in sözleri ve davranışları hakkındaki ifadeler, yalnızca sözlü olarak aktarılmaktaydı.

Ancak Hz. Muhammed’den sonraki iki nesil, yani sahâbeyi izleyen nesil (tabiun) ve onları izleyen nesil (etbau’t-tabiin) zamanında birçok güvenilmez hadis ortaya çıkmıştır. Bu hadisler, peygamber hakkındaki kendi özel doktrinlerini pekiştirmek için özellikle dini gruplar ve siyasi hizipler tarafından uydurulmuştu. Hadis materyali kısa sürede büyük miktarlara ulaşmış olduğundan aynı şekilde buna paralel olarak sahih olmayan hadisler de çoğalmış ve “sapı samandan ayırmak” tamamen zorunlu hale gelmişti.”

Goldziher’in bazı hakikatleri de itiraf ederek araya çarpıtma cümleleri yerleştirme metodu daha sonra Yabancı Oryantalistlerin yerli şakirtleri olan bir kısım Müslüman asıllı Oryantalist Hizmetkârı Akademisyenler tarafından daha ileri seviyelere götürülmüştür. Örneğin Fazlurrahman şöyle demiştir: “Son dönemlerde batılı bilim adamları arasında egemen olan görüşe göre, Sünnet, nesilden nesile uygulanmış ve dolayısıyla uzun zamandan beri iyice yerleşmiş olması sebebiyle kuralsallık statüsü kazanmış olan fiilî uygulamaya delâlet etmektedir.” Bunu sonraki sayfalarda benimsediğini gösterecek şu ifadeleri kullanmaktadır: “Hadis Hz. Peygamber’in zamanında büyük ölçüde gayr-ı resmî bir iş idi… Hz. Peygamberin vefatından sonra hadisin yarı resmî bir statü kazandığı görülmektedir... Bununla birlikte bu aşamada bile, hadisin şu veya bu şekilde tedvin edildiğine dair elimizde hiçbir delil yoktur… İlk dönemlerde hadislerin çok büyük bir kısmı Nebevî Hadis’in tabiî olarak az olması nedeniyle Hz. Peygamber’e değil de sonraki nesillere dayanmaktadır. Gerçekten de ikinci asra ait elimizde mevcut eserlerde fıkhî ve hatta ahlakî hadislerin çoğu Hz. Peygamber’den gelmiş değildir, aksine; sahâbeye, tabiine ve üçüncü kuşağa ulaşmaktadır. Ancak hadis hareketi daha sonraları, bizzat gerçekleştirmek istediği gayenin zorunlu kıldığı bir iç zorunluluk sonucu Hadis’i çıktığı en tabiî kaynağına Hz. Peygamber’in şahsına isnad etmeye yönelmiştir.”

Oryantalistlerin hadis konusundaki iddiaları Fazlurrahman dışında Mısırlı Ebu Reyye ve Ahmed Emin üzerinde de etkili olmuş, onların da bu fikirleri İslâm dünyasında yaymaya çalışmaları neticesinde ne yazık ki Müslümanların evlatları arasında kendi peygamberinin sünnet ve hadislerine karşı nefret edercesine reaksiyon gösteren bir akım gelişmiştir.

Bu akımın iddiaları Türkiye’de de sahte peygamber Reshad Halife’yi Rasûl olarak kabul eden Edip Yüksel tarafından 90’lı yılların başında savunulmaya başlandı. Zamanla Ankara İlahiyat Fakültesi etrafında gelişen ve Ankara Okulu adı verilen ilahiyatçı akademisyenler grubu tarafından ülke sathına yaydırıldı. Sünnîlik iddiasında bulunan bazı müfrit zatların hataları ve mutedil ulemanın da suskunluğu neticesinde bugün Türkiye’de hadis inkârcılığı büyük bir problem haline gelmiştir. Basılan kitaplar, yazılan makaleler, yapılan TV programları büyük oranla hadis inkârcılığına dayanmaktadır. Öyle ki hadis kelimesi geçtiğinde bir ilkokul öğrencisi bile “uydurma sözler mi” diye soru sormaktadır.

Hadis ilmi başta olmak üzere, bütün İslami ilimler hassas ilimlerdir, bunları doğru anlamak için evvela doğru bir eğitim sisteminden geçmek, temel kaynakları doğru bir şekilde okumak, kavramak, bilgiyi elde etme konusunda objektif kriterlere dayanmak, ilimde ihlâslı olup samimi davranmak, bilgiyi topluma ve insanlara sunarken de adalet, hakkaniyet ve insaf ehli olmaktır.

Mal, makam, şöhret, rütbe, unvan, yüksek maaş, büyük statü gibi dünyevi maksatlar için ilim tahsil edenler, elbetteki hak ve hakikatten uzaklaşma felaketine maruz kalırlar. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın rızasını elde etmek için öğrenilmesi gereken bir ilmi, dünyevî bir menfaati elde etmek için öğrenen kimse, kıyamet günü cennetini kokusunu dahi alamaz.” (Ebu Davud, İlim, 12).

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Mehmet Salih GECİT Arşivi